Çeviri

Çeviri

Tek eşli evlilik bilmecesi

Tek eşli evlilik bilmecesi

Tek eşli evlilik bilmecesi

Antropolojik kayıtlar, insan topluluklarının yaklaşık %85’inin çok eşli evliliğe izin verdiğini, deneysel ve evrimsel değerlendirmeler ise insanların mal varlığındaki büyük farklılıkların çok eşli evlilikleri destekleyebileceğini göstermektedir. Bu çalışmada, tek eşli evliliklerin modern şeklini meydana getiren norm ve kurumların, gruplar adına faydalı etkileri nedeniyle gruplar arası rekabette başarıya önayak olan kültürel evrim tarafından desteklendiği hipotezini geliştiriyor ve inceliyoruz.
Joseph Henrich, Robert Boyd ve Peter J. Richerson
Joseph Henrich, Robert Boyd ve Peter J. Richerson
Joseph Henrich, Robert Boyd ve Peter J. Richerson

1 Mayıs 2020

1 Mayıs 2020

Çeviri

Tek eşli evlilik bilmecesi

Antropolojik kayıtlar, insan topluluklarının yaklaşık %85’inin çok eşli evliliğe izin verdiğini, deneysel ve evrimsel değerlendirmeler ise insanların mal varlığındaki büyük farklılıkların çok eşli evlilikleri destekleyebileceğini göstermektedir. Bu çalışmada, tek eşli evliliklerin modern şeklini meydana getiren norm ve kurumların, gruplar adına faydalı etkileri nedeniyle gruplar arası rekabette başarıya önayak olan kültürel evrim tarafından desteklendiği hipotezini geliştiriyor ve inceliyoruz.
Joseph Henrich, Robert Boyd ve Peter J. Richerson

1 Mayıs 2020

Giriş

Giriş

Giriş

Giriş

Antropolojik kayıtlardaki toplumların yaklaşık %85’i, erkeklerin birden fazla eşle evlenmesine izin vermektedir [1]. Eş sahibi olmak, eşitlikçi topluluklarda bile [3] her zaman statü, servet ve soylulukla olumlu yönden ilişkilidir [2]. Tarımın başlaması, toplumların ise büyümesi, gelişmesi ve eşitsizliğin artmasıyla beraber, kökenleri, hükümdarları devasa haremler kurmuş ilk imparatorluklara kadar uzanan çok eşli evlilikler artmaya başladı [4, 5]. Bugün her nasılsa, gelir eşitsizliğinin tarihte hiç görülmediği kadar fazla olmasına karşın, dünyanın bütün gelişmiş ülkelerinde tek eşli evlilik hem normatif hem de yasal olarak dayatılmaktadır. Modern evlilik biçimini belirlemiş olan norm ve kurumların kökeni Antik Yunanistan ve Roma’ya [6, 7] kadar uzanırken, bu özel evlilik biçiminin yerküreye dağılışı [6] da öteki toplumların Batı’ya öykünmeye çabaladığı son birkaç yüzyıl içinde gerçekleşmiş, çok eşliliği yasaklayan kanunlar 1880 yılında Japonya’da, 1953'te Çin’de, iki sene sonra Hindistan’da ve 1963'te Nepal’de yürürlüğe konmuştur. Peki, evrimleşmiş psikolojimizin büyük bölümüyle besbelli uyumsuzluk içinde ve tarihteki örnekleri bu kadar nadirken, tek eşlilik nasıl bu kadar başarıyla yayıldı? Tarihsel olarak, tek eşli evliliğin ortaya çıkması her şeyden evvel oldukça şaşırtıcıdır, çünkü çok eşli evlilikten en çok yararlanan erkekler –zengin aristokratlar– genellikle normların belirlenmesinde ve yasaların şekillenmesinde en etki sahibi olanlardır. Yine de, işte buradayız.
Bu makale, tek eşli evliliği meydana getiren norm ve kurumların, gruplar arası rekabetin (yani kültürel grup seçimi olarak da adlandırılan bir dizi sürecin) yönlendirdiği kültürel evrim tarafından şekillendirildiği hipotezini geliştirmekte ve sınamaktadır [8]. Buradaki düşünce, uluslar, devletler veya dinî örgütler gibi topluluklar arasındaki rekabetin, motivasyon ve davranışlarımızı gruplar arası çekişmede başarı sağlayacak şekilde en etkili biçimde dizginleyen, pekiştiren ve şekillendiren norm, değer, inanç, uygulama ve kurumları desteklemesidir. Bu süreçler, toplumsal düzeyde fayda sağlayan ve toplumsal giderleri azaltan, bu sayede gruplar arası rekabette avantaj sağlayan sosyal norm ve (hem resmi hem de gayriresmi) kurumların yaygınlaşmasına yol açabilir. Gruplar arası rekabetin şiddet içeren çatışmalarla sonuçlanması zaruri değildir, çünkü bu gibi süreçler inanç, norm ve kurumların daha başarılı toplumlardan daha az başarılı toplumlara doğru farklı biçimde yayılmasını da sağlayabilir [8, 9]. Kültürel grup seçiminin bu yönü, özellikle normatif tek eşliliğin yayılması adına önemli olabilir.
Biyolojiden tarihe kadar pek çok alandan araştırmacılar uzun zamandır tek eşli evlilik bilmecesi üzerinde çalıştılar ve bu gibi normların grup yararına etkileri nedeniyle yayıldıklarını öne sürdüler [6, 10]. Bu bilmece üzerine düşünen tarihçiler, Avrupa’nın tarihi kayıtlarının en azından kültürel grup seçimi tarafından yönlendirilen bir süreçle nasıl tutarlı olduğunu göstermiş olsa da, pek az çalışma normatif tek eşliliğin bireysel psikolojiyi nasıl etkilediğine ya da (şayet etkiliyorsa) bu etkilerin grupları etkileyene dek nasıl bir araya geldiğine odaklanmıştır (yine de, bkz. Moorad ve arkadaşlarının çalışması [11]). Dolayısıyla, buradaki çabamız tarihsel olaylara dair ayrıntılara girmekten ziyade daha kapsamlı olan kuramsal ve deneysel meseleleri geliştirmeye odaklanmaktadır.
Bu hipotezi şu yoldan takip ediyoruz. İlkin çiftleşme stratejilerini evlilik sistemlerinden ayırıyor ve evrimleşmiş psikolojimizin hangi taraflarının kültürel grup seçimince dizginlendiğini veya pekiştirildiğini, hangi taraflarının ise bastırıldığını netleştiriyoruz. İkinci olarak bir dizi sınanabilir hipotez ve bunların olası deneysel sonuçlarını geliştiriyoruz. Tek eşli evliliği insanlara empoze etmenin erkeklerde cinsel rekabeti azalttığını ve düşük statü sahibi, risk almaya meyilli bekâr erkek havuzunu ufaltan cinsiyet içi çekişmeyi baskıladığı düşüncesindeyiz. Bunun sonucunda (i) suç oranları, kişisel istismar, aile içi çatışma ve doğurganlık oranları düştü, (ii) (özellikle erkeklerde) ebeveynlik yatırımı, ekonomik açıdan üretim (yani kişi başına gayrisafi yurt içi hasıla) ve cinsiyet eşitliğinde ise artış görüldü. Bu çıkarım için farklı disiplinlere ait hem boylamsal hem de kesitsel kanıtlardan yararlandık. Bazı vakalarda da spesifik prediksiyonlara dair güvenilir deneysel ölçüm ve çıkarımlar tedarik ettik. Öteki vakalarda mevcut olan kanıtlar sadece nitelikli destek, temel kanıt veya ilk bakışta akla yatan fikirler edinmemizi sağladı. Her zaman olduğu gibi, gelecek çalışmalar buradaki teorinin yetersiz ve hipotezlerin ise yanlış olduğunu bulabilir. Kapanışta ise (i) çok eşli evliliğe karşı tek eşli evliliğin yaygınlaşmasında olumlu koşulları karşılaştırdık, (ii) tek eşli evliliğin yayılmasına dair alternatif hipotezleri dikkate aldık ve (iii) tek eşli evliliğin, demokrat kurumlar ve endüstriyel iktisadi büyümeyle ne yönden bağlantılı olduğuna ilişkin prediksiyonlar türettik.

Yapı taşları

Yapı taşları

Yapı taşları

Yapı taşları

Evlilik normlarının evrimleşmiş çiftleşme psikolojimizden farksız olmadığını bilmek çok önemlidir. Tüm primatlar gibi insanlar da eş seçimi, çiftleşme, üreme ve ebeveyn yatırımlarına ilişkin seçimlerimizi etkileyen evrimleşmiş bir psikolojiye sahiptir. Sabit evrimsel delillere göre kadın ve erkeklerin çiftleşme psikolojileri önemli açılardan farklılıklar göstermektedir. Diğer primatlarda olduğu gibi, bu ayrışık çiftleşme stratejileri, bireyler farklı ekolojik ve ekonomik koşullar altında iş birliği yaptıkları ve rekabet ettikleri için yerini bir çiftleşme sistemine (ya da sistemler dizisine) bırakır (bkz. elektronik ek materyal). Burada ilk olarak insanoğlunun çiftleşme stratejilerine dair anahtar noktaları özetledik ve sonrasında evlilik sistemlerini ele aldık. Yaklaşımımız, evrimleşmiş psikolojimizin kimi yönlerini nasıl dizginlediğini anlamak için, belirli evlilik sistemlerinin kültürel grup seçimi tarafından nasıl desteklendiğini incelemektedir.
(a) Çiftleşme stratejileri
Çiftleşme stratejilerinin kadın ve erkeklerde farklılık gösterdiğine yönelik pek çok kanıt mevcuttur. Birçok memeli canlı gibi kadınlar da yavrularına erkeklerden daha fazla yatırım yaparlar. Ayrıca insanlar, –hem tek eşli hem de çok eşli– birlikteliklerinde eşleriyle, erkeğin daha kapsamlı ebeveynlik yatırımını ve aile içinde iş bölümünü destekleyen yakın bir ilişki [12, 13] kurarlar. Bu, erkeklerin uyum başarısı konusunda genellikle kadınlardan daha fazla varyansa sahip olduğu anlamına gelir [14]. Erkeklerin bir kadınla birlikte olma hakkını kazanmak için girdikleri rekabet vahşi boyutlara ulaştığında, daha az çekici olan düşük statülü erkekler, artık çiftleşmelerinin tamamen engellenmesi riskiyle karşı karşıya kalır. Uzun vadeli bir eşe sahip olan ve hiç evlenmemiş erkeklerin uyum kabiliyeti arasında –ortalama olarak– büyük farklılık olması sebebiyle, düşük statülü erkekler sıklıkla uyum yeteneklerini kaybetmelerini önleyecek ve oldukça riskli, mükafatı yüksek stratejiler izlemelidir [15]. Bu da yoğun çatışmalara sebep olan partner seçiminde erkeklerin periyodik olarak hayatlarından büyük tavizler vermesi ve risk eğilimlerinin artabileceğini göstermektedir. Düşük seviyede cinsel rekabet, neredeyse tüm erkeklerin en az bir eş bulabileceği anlamına gelir ve statü kazanımları üreme başarısında önemli artışlara yol açmaz. Burada, partnerlerin yakın ilişki kurması gibi uzun vadede güvenli stratejiler izlemek tercih edilir, yani erkekler riskten daha fazla kaçınır ve daha sabırlı hâle gelir. Tüm babalar, çocuklarına yatırım yapmak veya daha fazla partner aramak arasında tercih yapmak zorundadır. Bu seçim ise erkeğin çocuğunun biyolojik babası olduğundan emin oluşuna ve elindeki sınırlı kaynakları çocuğuna mı yoksa yeni bir partnere mi harcayacağına bağlı olacaktır. Yüksek statülü zengin erkekler daha fazla sayıda eşe kolayca sahip olamadığında, yavrularına daha fazla yatırım yaparlar (bkz. elektronik ek materyal).
Kadınlar da esnek çiftleşme stratejilerine sahiptir. Bununla birlikte, bu stratejilere uyum başarıları ise taşıyabilecekleri ve yetiştirebilecekleri çocuk sayısıyla sınırlıdır. Amaçlarımıza göre, erkekler (beceri, kaynaklar, güç vb. bakımından) statüde büyük oranda çeşitlilik gösterdiği zaman, kadınlar uzun süreli yakın ilişki kurmak için yüksek statü sahibi erkekleri eş olarak tercih eder, buna karşın varlıklı olan eşlerinin dışında düşük statülü bir erkekle de ilişkiye girerek ‘sağlıklı genler’ arayabilirler. Erkekler için çok kocalı bir evlilikten ziyade, kadınlar için birden çok kadın barındıran bir evlilik daha kabul edilebilirdir. Doğan çocuğun kimden olduğuna ilişkin muammalar ortaya çıkabilir ve her bir erkek, eşinin (gebelik ve süt verme gibi dönemlerinden dolayı) sınırlı olan üreme kapasitesi için öteki hemcinsleriyle rekabet etmek zorunda kalır. Oysa çok kadınlı bir evlilikte kadın ne muamma bir annelikle mücadele eder, ne de (genellikle) eşinin sınırlı sayıdaki spermi için rekabet etmek zorunda kalır. Bu da, erkeklerde statü dağılımının ciddi bir çeşitlilik göstermesi durumunda, çok kadınlı evliliklerin hem erkek hem de dişilerin çiftleşme seçeneklerinin olası bir sonucu olduğu anlamına gelir. Elektronik ek materyal tüm bu noktalara dair detayları daha ayrıntılı olarak açıklamakta ve desteklemektedir.
(b) Evlilik sistemleri
Evlilik sistemleri, çiftleşme stratejilerinden ayrıktır. Öteki canlı türlerinin aksine insanlar, toplumsal davranışlar da dahil olmak üzere tüm tutumlarını kazanmak için kültürel öğrenmeye ciddi ölçüde bağımlıdır. Zira insanlar bu süreç kapsamında öteki hemcinslerini yargılama ölçütlerini de kazanırlar, kültürel evrim sosyal normları meydana getirir. Normlara uyulmaması ise itibarın hasar görmesi, statü kaybı ve çeşitli yaptırımlarla sonuçlanır [16].
Farklı toplumlar, ikili ilişkileri düzene sokan çeşitli normlar geliştirmiştir. Evlilik normları, insanların uzun vadeli yakın ilişkilerini ve dolayısıyla eş tercihlerini de etkiler. Evlilik, kendi toplumları tarafından (resmi ve gayriresmi olarak) değerlendirmeden geçmiş olan iki taraf için de ekonomik, sosyal ve cinsel anlamda birtakım beklenti, talimat ve yasakları da beraberinde getirir. Evlilik normları, (i) kimin kiminle evleneceği (egzogami, ensest tabuları vb.), (ii) evlilik töreninden doğacak masrafları kimin karşılayacağı, (iii) damat veya gelinin ölmesi durumunda çocuklara kimin bakacağı ve (iv) kimin yasal varis olup unvan, mülk vb. mirasları devralmaya hak kazanacağı gibi konuları yönetir. Bu normlar aynı zamanda partner sayısı ve (örneğin, ‘grup evliliği yok’ gibi kararlarla) partner düzenini belirler. İkili arasındaki bağlılığa karşın evliliği anlamanın yolu, toplumun evlilik normlarına ait tanımlama, onaylama ve yaptırım rollerini bilmekten geçer. İnsan sosyal yaşamındaki bu faktör, tek eşliliği ele almış kültürel olmayan yaklaşımlarda genellikle gözden kaçmaktadır [17, 18].
Evlilik normları çiftleşme psikolojimizi tümüyle yıkamaz ve bu iki kavram birbirinden tümüyle bağımsız değildir. Bununla birlikte, bu normlar insanın davranış biçimlerini iki şekilde etkileyebilir. Bunlardan ilki, insanlar sosyal normları, kısmen de olsa rahatlıkla özümseyebilmektedir. Bu durum, doğası gereği normların kendilerine uyulduğu takdirde insanlara değer bahşettiği için benimsendiği anlamına gelir [16]. Nörobilim alanındaki çalışmalar hem normlara uymanın hem de bu normları ihlal edenleri cezalandırmanın beynimizdeki ödül devresini aktive ettiğini göstermektedir [19]. İkincisi, insanların normları edinmeleri ve içselleştirmeleri, bu normlara uymayan kişilerin ayıplanabileceği ve cezalandırılabileceği anlamına gelir [20]. Cezalandırma, tüm içselleştirmelerden bağımsız olarak, norm ihlallerinin gerçek maliyetlerle sonuçlanmasına sebep olur. Bu sebeple, birçok evlilik sistemi evrimleşen yakın ilişki stratejimizi pekiştirmek için kültürel olarak gelişmiş ve bu da daha kalıcı bir erkek-kadın iş birliğine yol açmıştır. Birtakım evlilik sistemlerinin canlandırıcı sonuçları, tıpkı (i) Çin’deki Na gibi, kuralları gereğince uzun süreli ikili ilişkileri lağveden ve hem evliliği hem de ebeveyn yatırımını yöneten alternatif modellerin [21] veya (ii) Güney Amerikalı toplumların sahip oldukları gibi, kuralları, ebeveyn farkındalığı ve ebeveyn olma bilincinin iki veya daha fazla baba arasında dağılmasına izin veren çeşitli alternatif sistemlerin [22] varlığıyla birlikte daha belirgin oldu.
Elbette evlilik sistemlerinin kural ve yasakları (yani normlar grubu) ile mevcut çiftleşme desenleri genellikle eşleşmiyor, kaldı ki eşleşmelerini de beklememeliyiz. Kimi toplumların, tüm kadın ve erkeklerin hayatları boyunca yalnızca bir defa evlenebileceklerini belirten evlilik kurallarına sahip olduğunu (veya ‘evlilik kuralları olduğunu’) düşünün. Bu toplumlarda kadın ve erkekler, evlilik sonrasında katiyen bir başka cinsel veya romantik bir ilişki kuramaz ve tüm kaynaklarını da ev halkının faydasına harcamak zorunda kalır. Hırsızlık ve yalan gibi öteki norm ihlallerinde olduğu gibi burada da evrimleşmiş çiftleşme psikolojimiz, toplumsal düzeyde aldatma, boşanma ve fuhuş gibi olguların ortaya çıkmasına neden olacak bir tabiata sahip olduğu için normlar bir türlü başarılı olamamaktadır. Ancak belli başlı evlilik sistemlerinin, ebeveyn yatırımıyla birlikte zamanla ortaya çıkan çiftleşme desenlerini de şekillendirdiği ve etkilediğine dair ufak bir şüphe bulunmaktadır. Örneğin, on dokuzuncu yüzyıl Avrupa’sında geç yaşta evlenmiş veya hiç evlenmemiş yetişkinlerin büyük çoğunluğuna karşın evlilik dışı doğurganlık oranı demografik olarak önemsenmeyecek düzeydeydi [23]. Bu yüzden, sosyal normlar yakın ilişki psikolojimizi destekleyecek, tüm uzun süreli yakın ilişkileri engelleyecek ya da eşini kıskançlıkla bastıran kadının evlilik dışı bir ilişki içinde olmasına izin verecek kadar güçlüdür; öyle ki, bir toplumda çoğu insanın bir tane uzun süreli partneri bulunur.
Antropolojik kayıtlarda karşılaşılan tüm evlilik sistemleri, çiftleşme psikolojimizin farklı yönlerini yansıtmış ve güçlendirmiştir. Belirtildiği gibi, çoğu insan toplumu, avcı toplayıcı toplulukların birçoğu da dahil olmak üzere, bir şekilde çok eşli evliliğe izin vermiştir [3, 24]. Çok eşli toplumlarda, bir erkeğin sosyal statüsü, avlanma yeteneği, soyluluk ve zenginliği daha fazla eşe sahip olmasını sağlar [25]. Beyliklerin, imparatorlukların ve Tonga’dan Çin’e uzanan ilk devletlerin despot liderleri, istikrarlı biçimde yüz veya daha fazla kadından oluşan devasa haremler kurmaktaydı [5]. Bu sıralarda çok kocalı evliliğe nispeten daha nadir rastlanıyor, genellikle bu kavram iki veya daha fazla kardeşin aynı kadınla evlenmesini de kapsıyor ve sıklıkla aynı topluluk içindeki çok kadınlı evliliklerle karıştırılıyordu (bkz. elektronik ek materyal).
Antropolojik kayıtların yaklaşık yüzde on beşini oluşturmakta olan tek eşli evliliklerin gözlemlendiği toplumlar iki kategoriye ayrılmaktadır: (i) kenar çevrelerde yaşayan, erkekler arasında çok az statü farkı bulunan küçük çaplı toplumlar ve (ii) tarihte görülmüş en büyük ve en başarılı antik toplumlardan bazıları. Araştırmacılar tek eşli evlilikleri, ‘ekolojik olarak datekesliyatılan’ ve ‘sosyal olarak dayatılan’ olarak adlandırmıştır [6, 7, 26]. Ekolojik olarak dayatılan tek eşlilik, kadınları ikinci eşleri olmaya ikna etmek isteyen erkekler arasında varlık veya statü bakımından yeterince büyük farklılıklar bulunmayan topluluklarda görülür. Sosyal olarak dayatılan tek eşlilik ise soylu sınıf üyeleri çok eşli evliliklerini sürdürürken, tek eşli evliliğin halk kesimine zorla dayatıldığı koşullar da dahil olmak üzere, norm ve yasaların (miras ve boşanma haklarıyla birlikte) eş sayısını düzenlediği durumları kapsar (bkz. elektronik ek materyal).

Teori ve kanıt

Teori ve kanıt

Teori ve kanıt

Teori ve kanıt

Toplumsal eşitsizlikler insanlık tarihi boyunca büyüdükçe ve toplumlar giderek geliştikçe, normatif tek eşli evliliğin grup düzeyinde faydalarının arttığını varsaymaktayız. Avcı olanlar da dahil olmak üzere nispeten eşitlikçi toplumlarda, çok eşli evliliklerin sosyal etkileri pek önemli değildir. Bu toplumlarda pek az sayıda erkek birden fazla eşi kendisine çekmek için yeterli statüye, bu statüye erişmiş olanlar ise genellikle bir eş ile sınırlı kalır [27]. Bu avcı gruplar arasında, oldukça başarılı erkeklerin ender olarak üç veya en fazla dört eşi bulunur [28]. Örneğin, Afrikalı tropikal avcılarda çok eşlilik oranı %3-20 arasında değişmektedir [29]. Genellikle, avlanırken meydana gelen kazalar ve şiddetli çatışmalarda gerçekleşen erkek ölümleri nedeniyle popülasyonda kadınların sayısı erkeklerden çok daha fazladır, bu yüzden çok eşli evlilikler ‘daha ziyade’ kadın için bir zaruriyet hâline gelir (bu konuya ilişkin bir istisna için, bkz. Marlowe [27]).
Toplumsal evrim sırasında toplumların sermaye ve eşitsizliği artış gösterdikçe, grup içi kültürel değişim süreçleri vasıtasıyla etkisini gösteren evrimleşmiş psikolojimiz, en güçlü ve en zengin erkekler arasında çok eşli evliliğin artış göstermesine sebep oldu [4, 28]. Çok eşli evliliklerdeki bu artışın mutlaka öngörülebilir sonuçları olacaktır (aşağıya bakınız). Rekabetten doğan başarının ekonomik verimlilik, düzenli ordu, inovasyonlar, ticaret, iş bölümü ve çocukların vasıflılığından etkilendiği toplumlarda (yani üst düzey devletlerde [30]), çok eşli evlilik oranının artmasıyla beraber bu başarı oranında düşüş meydana gelir. Bu koşullar altında normatif tek eşlilik, suç oranlarını, toplumdaki çatışmayı, erkeklerin dürtülerini, ebeveyn yatırımlarını, doğurganlığı ve ekonomik üretimi etkilediği için toplumdaki rekabeti de arttırır. Düşük suç oranları ticaretin artmasını, daha büyük yatırımları, daha özgür bilgi akışını, daha sürekli ekonomik üretimi ve daha nitelikli iş bölümü yapılmasını sağlar. Daha fazla ebeveyn yatırımı ve daha az doğurganlık yeni neslin vasıflılığını etkiler. Bu faktörlerden birkaçı ise daha büyük inovasyonları ve daha hızlı ekonomik büyümeyi destekler.
(a) Tek eşli evlilik cinsel rekabetin gerilimini azaltmaktadır
Bu bölümde, çok eşli evliliklerin kapsam ve yoğunluğunun bir topluluğun başarısını, istikrarını veya rekabet yeteneğini ne yönden olumsuz etkilediği ve normatif tek eşliliğin meydana getirdiği sonuçları açıklığa kavuşturan bir dizi birbiriyle ilişkili hipotezi sunacak ve deneysel olarak değerlendireceğiz. Aşağıda ‘normatif tek eşlilik’ kavramına atıfta bulunurken, sadece eş sayısı ile ilgili kuralları değil, aynı zamanda modern evliliği şekillendiren norm ve yasalar bütününü de kast etmekteyiz. Özellikle, miras ve boşanmayı (örneğin boşanma sonrası malların taksimi) düzenleyen gelenek ve yasalar önemlidir. Çok eşliliğe atıfta bulunurken, erkeğin eş tercihlerini gelinin gerçek veya aynı sınıfa mensup olan kardeşleriyle sınırlandırmayan ‘genel’ veya ‘kardeş-dışı’ çok eşlilikten [1] bahsediyoruz (bkz. elektronik ek materyal).
Yaklaşımımız, çok eşliliğin kapsam ve yoğunluğunun büyümesiyle birlikte erkekler arasında cinsel rekabetin arttığını öngörmektedir. Bu da çok eşliliğin daha sık görüldüğü toplumlarda cinsel seçilim olanaklarının daha fazla olacağını gösterir. Tek eşliliği şart koşan kurum ve normlar –veya giderek azalan çok eşlilik– cinsel seçilimi zayıflatabilir. Burada, normatif tek eşliliğin cinsel rekabeti azalttığını gösteren iki kanıt dizisini gözden geçireceğiz. İlk olarak, on dokuzuncu yüzyıl Mormon topluluklarına tek eşli evlilik peyderpey dayatıldığında, cinsel rekabetin şiddetinin azaldığını gösteren deliller sunacağız. Ardından, farklı evlilik normlarına sahip on sekiz toplum arasından seçilmiş ve normatif tek eşliliğin yaygın olduğu toplumlarda cinsel rekabet şiddetinin daha düşük olduğunu göstereceğiz.
1830-1890 yılları arasında Mormon topluluklarından elde edilen veriler, devlet güçlerinin 1840’larda başlayan ve pek çoğu 1890’da, Son Zaman Azizler Kilisesi’nin çok eşlilik uygulamasını resmen reddetmesiyle sona eren birtakım sivil, adli, teşrii, askeri ve finansal düzenlemeler yoluyla çok eşli evliliği lağvetmesi [11] sonucunda cinsel rekabetin çarpıcı şekilde düşüşe geçtiğini göstermektedir. Erkeklerde (Im) cinsel seçilim olanaklarının kadınlara (If) kıyasla tahmini oranı önemli bir ölçüt sağlar. 1830’da Im'nin If'ye oranı 2.4 idi; bu da selektif yoğunlukla erkeklerin, kadınların neredeyse 2.5 misli kadarıyla karşı karşıya olduğu anlamına gelir. On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında bu oran 1.17’de düşmüş ve dengelenmiştir, bu da erkeklerin kadınlardan sadece biraz daha fazla rekabetle karşılaştığını göstermektedir. Tek eşli evliliğin uygulandığı dönemde cinsel rekabet sekiz kat azalmıştır. Farklı bir ölçümle ortaya çıkan Bateman eğrileri de aynı sonucu vermektedir [11].

Şekil 1: Cinsel rekabetin seçici gücünün iki farklı döneme ait kıyası. Hata bölmeleri %95 güven aralığıyla sabittir.

Bu analiz hipotezimizle tutarlı olsa da tek eşli evliliğin uygulanmasının cinsel rekabet üzerindeki etkisini nedensel olarak ayrı tutamaz, çünkü aynı zaman dilimi içinde birçok başka tarihsel süreç de meydana gelmiştir. Bununla birlikte, belirli tarihsel süreçlerin farklı sıralarla meydana geldiği toplumların Im/If oranları [14] hipotezimizi daha fazla desteklemektedir. 1830 senesi Mormon topluluğuna ait 2.4’lük Im/If değeri, Venezuela’daki Yanomamiler (2.11), Çad’daki Araplar (2.28) veya Mali’deki Dogonlar (2.47) gibi diğer çok eşli topluluklarda gözlenmiş değerlerle [14] benzerdir. On dokuzuncu yüzyılın sonlarında Im/If değeri 1.17 olan Amerikan Mormonları, günümüz Amerikalıları (1.25) ile (1745-1900 yılları arasındaki) tarihi Finlandiya’nın (0.81) arasındadır. Şekil 1, normatif tek eşlilik olan ve olmayan toplumlarda cinsel rekabet değerlerini karşılaştırmaktadır. Im / If değeri 1’den büyük olduğunda erkekler cinsel rekabetle daha fazla karşılaşır, bu değer arttıkça rekabet daha da şiddetlenir. Bu iki alt örneklem için ortalama Im/If değerleri, normatif tek eşliliğe sahip olmayan toplumlarda cinsel seçilim (eş rekabeti) olanaklarının 6.4 kat daha fazla olduğunu göstermektedir.
Tüm bu boylamsal ve kesitsel kanıtlar, normatif tek eşliliğin sahiden de cinsel rekabeti azalttığı noktasında birleşmektedir. Sonraki kısımda, bu rekabeti ortadan kaldırmanın suç oranlarını düşürüp düşürmediğini inceleyeceğiz.
(i) Çıkarım: Normatif tek eşlilik, suç oranlarını düşürmektedir
Cinsel rekabetin ortadan kaldırılmasına ilişkin önemli çıkarımlardan biri de bu gelişmenin suç oranlarını düşürmesi gerektiğidir. Çok eşli evliliklerin daha sık görülmesi, evli olmayan erkek havuzunu genişletip cinsel rekabeti arttırarak, erkeklerin geleceklerini düşünmeden daha fazla risk almalarını ve sosyal yönden istenmeyen davranışlar göstermelerini sağlayacaktır. Hem düşük statüye sahip ve bekâr, hem de üst düzey cinsel rekabetle mücadele eden ve uzun vadeli bir partnere sahip olma olasılığı oldukça düşük olan erkekler, kendilerini riske ederek statülerini yükseltme ve bir cinsel partner arama davranışlarını daha kolaylıkla gösterecektir. Bu da cinayet, hırsızlık, tecavüz, sosyal bozulma, (özellikle kadınları) kaçırma, cinsel kölelik ve fuhuş oranlarının artmasıyla sonuçlanacaktır. Ayrıca bu kişiler muhtemelen madde bağımlılığına daha fazla yönelecektir. Yüksek statülü erkekler arasında bile uyum eğrisi dikey vaziyette kalırsa rekabet şiddetlenebilir. Bu durum, haremler kurma olanağı ile hareket eden siyasi iktidarın riskli girişimlerde bulunmasına yol açabilir. Buna karşın normatif tek eşlilik, düşük statülü bekâr erkek havuzunu boşaltır ve cinayet, sosyal bozulma ve madde bağımlılığı gibi toplumsal yanlışların azalmasını sağlar.
Çok eşli evliliklerin sayısındaki ufak bir artışın bile neden evlenmemiş erkeklerin sayısında önemli bir artışa neden olduğunu anlamak için, yalnızca yirmisi erkek ve yirmisi kadın 40 yetişkinden oluşan bir toplum hayal edin. Bu yirmi erkeğin statü olarak, liseden terk işsizlerden CEO’lara kadar çeşitlilik gösterdiğini farz edin. Bu toplumda çok eşli evliliğin kabul görmesi durumunda en yüksek statüye sahip 12 erkek 12 kadınla evlenecek, daha sonra ilk beş erkeğin (nüfusun%25’i) ikinci bir eşi, ilk iki erkeğin (nüfusun %10’u) ise üç eşi olacaktır. Son olarak, zirvedeki erkeğin dört eşi olacaktır. Bu, tüm evliliklerin %58’inin tek eşli olduğu anlamına gelir. Yalnızca %10’luk bir dilim içinde bulunan erkekler ikiden fazla eş ile evlenmiş olur. Sahip olunabilecek maksimum eş sayısı ise dörttür. Bu çok eşlilik düzeyi kültürlerarası perspektifte olağanüstü düzeyde bile olmadığı hâlde, evlilik pazarından dışlanmış %40’lık bir erkek nüfusu doğar. Bir erkeğin, evlilik pazarına girmek için bile tüm erkekler içinde %60’lık dilime girmesi gerekir. Eş sayısını (ikiye) katlaması için ise ilk %25’in içinde olmalıdır. Buna karşın normatif tek eşlilik, kimsenin bu pazarın dışında kalmaması anlamına gelir ve bir erkeğin statüsü nispeten yükselse bile uzun vadeli eş sayısı artmaz.
Aynı nokta etrafında toplanan birtakım kanıtlar, tek eşli evliliğin suç oranlarını düşürdüğünü göstermektedir. İlk olarak bekâr erkeklerin gruplar hâlinde toplandığını, (kumar, yasa dışı ilaç kullanımı ve alkol bağımlılığı gibi) tehlikeli davranışlarda bulunduğunu ve evli erkeklere nazaran daha fazla cinayete kalkıştıklarını işaret eden kanıtları incelemekteyiz. Evlenmek, bir erkeğin suç işleme ihtimalini önemli ölçüde azaltmaktadır. İkinci olarak, çok eşliliğin hem daha fazla erkeğin bekâr kalmasına, hem de bu bekâr erkeklerin daha yüksek suç oranlarıyla ilişkili olduğuna dair uluslararası verileri değerlendirmekteyiz. Daha sonra, cinsiyet oranlarına dair hem yurt içinden hem de tarihsel verileri kullanarak, bekâr erkeklerin sayısı veya cinsel rekabetin yoğunluğu arttıkça suç oranlarının yükseldiğini onaylamaktayız. Son olarak, bu bağlantıyla tutarlı antropolojik vakaları ele almaktayız.
Kesitsel veriler, bekâr erkeklerin evli olanlara nazaran cinayet işlemeye [31], hırsızlığa ve tecavüze [32, 33] daha eğimli olduğunu göstermektedir. Dahası, evlenmemiş erkeklerin kumar ve madde/alkol alışkanlıkları evlilere göre daha fazladır [33]. Bu ilişkiler sosyoekonomik durum, yaş ve etnik köken için kontrol sahibidir. Elbette bu veriler, bekâr olmanın cezai davranışa neden olduğunu kanıtlamamaktadır, çünkü suç işleme ya da uyuşturucu madde kullanma olasılığı düşük olan bireyler de evlenmeye daha müsait veya evlenme niyetinde olabilir.
Boylamsal veri kümeleri kullanarak çalışmak, vakayı nedensel bir ilişkiye elverişli kılar. Bu veriler araştırmacılara, zaman içinde aynı bireylerin evlilik öncesindeki davranışlarının evlilikten nasıl etkilendiğini izleme olanağı sağlar. Bir çalışmada Sampson ve arkadaşları [34] boylamsal desen kullanarak veri toplamış ve Massachusetts ıslahevindeki çocukları 17 yaşından 70 yaşına dek izlemişlerdi. Deneklerin çoğu birçok kez evlendi, bu da araştırmacılara, katılımcıların evli oldukları ve olmadıkları dönemlerde suç işleme olasılıklarını karşılaştırma ve deney grubundaki herkesi (kendilerinin) kontrol grubu olarak kullanma imkânı sağladı. Tüm suçlar için evlilik, bir erkeğin suç işleme olasılığını %35 oranında azaltmaktadır. Mülkiyet ve şiddet suçları için evli olmak, suç işleme olasılığını yarı yarıya düşürmektedir. Erkekler boşandığında veya dul kaldıklarında ise suç işleme oranları artmaktadır. Ayrıca incelemeler, ‘mutlu evliliklerin’ ortalama evliliklerden daha fazla suçu önleyici etkiye sahip olduğunu göstermektedir (ancak sabıkalı bir kadınla evlenmek bunun tam tersi bir etkiye sahiptir). Bu bulgu, Sampson ve Laub’un önceki çalışması [35] ile tutarlıdır.
Nebraska mahkumlarından alınan verileri kullanarak yürüttükleri çalışmada Horney ve arkadaşları [36], akademiye girmenin, iş bulmanın, eşiyle veya sevgilisiyle beraber yaşamanın ve alkol/uyuşturucu kullanımının kişilerin cezai eğilimi üzerindeki etkisini incelemiştir. Tüm diğer faktörlerin kontrol edildiği bu çalışmadaki sonuçlara göre evlilik, bir erkeğin suç işleme olasılığını yaklaşık olarak yarı yarıya azaltmaktadır. Evlilik en çok saldırganlık suçlarının ve en az mülkiyet suçlarının azalmasını sağlar, ancak bunların yanı sıra uyuşturucu suçlarının azalması için de önemlidir. Evliliğin etki büyüklüğü, akademiye girmeyle benzerlik gösterir, aynı zamanda bu etki şartlı tahliye veya denetimli serbestlikten daha istikrarlıdır. İlginçtir ki, evlenmeden bir arada yaşamak suç oranlarını düşürmez. Bir mesleğe sahip olmak, hiçbiri baskın olmayan pek çok olumlu ve olumsuz etkiye sahiptir. Eşiyle birlikte yaşamanın kişinin suç işleme olasılığı üzerindeki olumlu etkisi, alkol bağımlılığının olumsuz etkisinden bile daha büyüktür (Londra’da elde edilmiş benzer sonuçlar için, bkz. Farrington & West’in çalışması [37]).
Bu noktaya kadar bir bireyin suça eğilimini arttıran en büyük faktör uyuşturucu kullanımıydı [36]. Bu bulgu, Horney ve arkadaşlarına ait analizin, evliliğin suçluluk üzerindeki toplam etkisini önemsiz bulduğunu gösteriyor, çünkü evlilik aynı zamanda alkol ve esrar bağımlılığını da azaltmaktadır [38]. Dolayısıyla, evliliğin suç işleme eğilimine hem doğrudan hem de kişisel istismarları azaltması yoluyla dolaylı etkileri olduğu söylenebilir. Birlikte yaşamak da madde kullanımını azaltır, ancak evlilik kadar etkili değildir.
Araştırmacılar, evliliğin erkeklerde suç oranlarını nasıl düşürdüğünü açıklayan birkaç birbirine yakın mekanizma keşfetmişlerdir (bkz. elektronik ek materyal). Kuramsal olsa da ilginç bir mekanizma, (çok eşliliğe rastlanmayan) tek eşli toplumlarda evliliğin, erkeklerin testosteron seviyelerini düşürdüğünü ileri sürmektedir. Ne ki, kültürel grup seçiminden doğan seçici kuvvetler, evliliğin neden suç davranışını azalttığıyla ‘ilgilenmemekte’, sadece bu düşüşü bir şekilde gerçekleştirmektedir.
Evlilik bir bireyin suç işleme veya kişisel istismarda bulunma olasılığını azaltabilirken, bu bireysel reaksiyonların bütün toplumları etkilemek için bir araya gelip gelmediğini değerlendirmek adına iki önemli bağlantı daha gereklidir: (i) çok eşli evliliklerin artması, evli olmayan erkek havuzunu genişletir mi? ve (ii) bu durum sonucunda suç oranlarını artar mı? Bunu incelemek için, çok eşli evliliklerin yaygınlaşmasının nüsuftaki bekâr erkek yüzdesinin artması ile ilişkili olduğunu göstermek adına uluslararası verileri kullanarak ilk bağlantıyı kuracağız. Son olarak, nedensel bir ilişki kurmadan evvel çerçeveyi sağlamlaştırmak adına cinsiyet oranı ve suçluluk ilişkisini ele alan yurt içinden ve tarihsel araştırmaları değerlendireceğiz.
Toplumun çok eşlilik düzeyi ile nüfusun bekâr erkek yüzdesi arasında bağlantı kurmak adına, 157 ülke için çok eşlilik derecesinin ölçümleriyle birlikte pek çok kaynaktan suç istatistikleri, demografik bilgiler ve ekonomik verileri derleyen Kanazawa ile Still’in toplum düzeyinde topladıkları (yayımlanmamış) verileri [39] (2009) kullanmaktayız. Çok eşlilik için bir ölçüm türetmek adına Kanazawa ve Still, Dünya Kültürleri Ansiklopedisi’nde yer alan tüm kültürleri bir dörtlü ölçek üzerinde (0=tek eşlilik kanunen onaylı ve yaygındır, 3=çok eşlilik kanunen onaylı ve yaygındır anlamına gelecek şekilde) numaralandırdılar ve sonrasında, bir ülke için, o ülkedeki tüm kültürleri toplayıp, her bir kültür için elde edilen çok eşlilik değerini o kültürün temsil ettiği popülasyon ile çarparak ülke düzeyinde ortalama bir değer geliştirdiler. Elektronik ek materyalde Kanazawa ve Still’in çalışmasını, bu çalışmadaki ekonomik gelişme (kişi başına GSYİH), ekonomik eşitsizlik (sektörel Gini katsayısı), nüfus yoğunluğu ve demokratlık düzeyi değerleriyle birlikte Asya ve Afrika’daki etkisiz değişkenleri de kontrol etmek kaydıyla [39], çalışmada çok eşlilik yoğunluğu ölçümü için kullanılmış nüfusun (15 yaş ve üstü) bekâr erkek yüzdesini indirgeyerek sürdürmekteyiz. Altı farklı model açıklamasında yer alan sonuçlar, bir toplumun çok eşlilik düzeyi ne kadar artarsa bekâr erkek yüzdesinin de o kadar yükseldiğini göstermektedir. İhmal edilebilir çok eşlilik düzeyinden (yurt genelinde çok eşlilik=0) yaygın çok eşliliğe (ülkenin her bölgesinde çok eşlilik=3) doğru gittikçe fazlalık olan insan havuzu da %13-27 arasında genişlemektedir.
İkinci bağlantıyı da sağlayan elektronik ek materyal, aynı zamanda, üstteki paragrafta tanımlanan indirgeme işlemi ile aynı değişkenleri kontrol altında tutarak, popülasyonun  bekâr erkek yüzdesi ne kadar büyük olursa tecavüz, cinayet, fiili saldırı, hırsızlık ve dolandırıcılık oranlarının da o kadar arttığını göstermektedir. Evli olmayan erkeklerin yüzdesi, yalnızca düşük ölçüde anlamlı olan fiili saldırılar hariç tüm suç oranları için hayli anlamlı bir yordayıcıdır. Hatta bu yüzdelik oran, bu beş suçun tamamında istikrarlı bir şekilde anlamlı olan tek yordayıcıdır. Evlenmemiş erkeklerin yüzdesini diğer tüm değişkenlerle beraber geriletmek, cinayet ve tecavüz için açıklanmış olan varyansı sırasıyla %12’den 24’e ve %33’ten 45’e çıkarır. Fiili saldırı, hırsızlık ve dolandırıcılık için ise evlenmemiş erkeklerin yüzdesi bir yordayıcı olarak dahil edildiğinde, açıklanmış varyans yaklaşık %5 oranında artar. 
Önemli bir ilerleme sağlarken bu bulgulara çok fazla güvenmemeliyiz, çünkü (i) çok eşlilik derecesi ölçüsü kabataslak, (ii) eşitsizlikle ilgili veriler eksik ve (iii) ülke düzeyinde toplu kesitsel veriler kullanmak da çıkarımların etkisini kısıtlar. Bu ön analizi genişletmek için daha fazla çalışmaya ihtiyaç bulunmaktadır. Bununla birlikte, bu bulgular, evliliğin suçu azaltan etkileri ve yukarıda gösterilen cinsel rekabetin bastırılması ile uyuşmaktadır. Ayrıca, bu diğer sonuçlar göz önüne alındığında, bu gerilemelerde bir ters nedensellik olduğunu, yani bekâr erkek sayısındaki artışın çok eşli evliliklerin çoğalmasına neden olduğunu veya daha fazla suçun ise erkeklerin evlenmekten (gelirden bağımsız olarak) vazgeçmesine yol açtığını iddia etmek zordur.
Çeşitli ülkelerde yapılan incelemeler, uluslararası analizlerin tuzaklarından kaçınmamızı sağlarken, suç ve bekâr erkek fazlalığı arasındaki nedensel ilişkiye dair görüşlerimizi güçlendirme olanağı da sağlamaktadır. Eşitsiz cinsiyet oranları, en göze çarpanı, erkek çocuklarından yana kullanılan ebeveyn tercihlerinin cinsiyet oranlarında erkeklerin lehine değişikliğe yol açtığı çağdaş Hindistan ve Çin’de [40] ve Batı Amerika’daki gibi sınırlarda da meydana gelen çeşitli durumlardan kaynaklanmaktadır. Bu tür çeşitli vakalardan toplanan deneysel örnekler aynı sonuç etrafında birleşmektedir [40, 41]: evlenmemiş ve genellikle bekâr güruha mensup düşük statülü erkekler daha yüksek seviyelerde agresif, şiddet içeren ve anti-sosyal faaliyetlerde bulunur. Bu konuda Hindistan ve Çin özellikle bilgilendirici birer örnektir, çünkü bu ülkelerdeki çalışmaların veri niteliği, nedensel ilişkileri değerlendirmeye yönelik ekonometrik analizlere izin vermektedir.
Çin’de, cinsiyet oranları (erkeklerin kadınlara oranı) 1988 ve 2004 yılları arasında 1.053’ten 1.095’e belirgin biçimde yükselmiş ve bu da evlenmemiş veya ‘fazlalık’ erkek sayısını neredeyse ikiye katlamıştır [42]. Aynı zamanda, %90’ı erkekler tarafından işlenen suç oranları da yaklaşık olarak iki katına çıkmıştır. Erkeklerin kadınlara oranındaki artış, Çin’in tek çocuk politikasını kademeli olarak uygulaması ve devam etmekte olan demografik dönüşümden kaynaklanmaktadır. Farklı şehirlerin bu nüfus politikasını suç oranlarıyla ilgisi olmayan nedenlerle tesadüfi olarak farklı zamanlarda yürürlüğe koyması, bu politikanın sonuçları ve cinsiyet oranında neden olduğu değişikliklerin istatistiksel analizleri için bir fırsat sunmaktadır. Politikanın farklı şehirlerdeki uygulanma tarihi, nedenselliğin yönünü belirlemek için kullanılabilecek bir dışsal değişken sağlar.
Birtakım demografik ve ekonomik değişkenleri kontrol eden regresyon analizleri [42], cinsiyet oranındaki 0.01’lik artışın mülkiyet ve şiddet suçlarıyla ilişkili olduğunu göstermektedir. Yapılan analizler aynı zamanda bu sonucun, toplam erkek nüfusundan değil, evli olmayan erkek sayısındaki artıştan kaynaklandığını belirtmektedir. Eşitsizlik, işsizlik ve kentleşmedeki artışın da suç oranlarını yükseltici etkileri vardır, ancak cinsiyet oranının etkisi bunlardan bağımsızdır. Cinsiyet oranı ve suç yüzdeleri korelasyonunun bir ölçüm hatası olması ihtimalinin önüne geçmek için Edlund ve arkadaşları [42], tek çocuk politikasının yürürlüğe konulduğu seneyi, iki aşamalı bir en küçük kareler analizinde araç değişkeni olarak kullandılar. Araştırmacılar nüfus politikasının yürürlüğe konduğu seneyi, cinsiyet oranını predikte etmek için kullandılar, daha sonra da tahmin ettikleri (tarafsız) cinsiyet oranı verilerinden suç yüzdelerini yordamak için yararlandılar. Bu da bekâr erkek fazlalığının suç oranlarını yükselttiğini göstermektedir. Daha fazla detay için elektronik ek materyali inceleyiniz.      
Dreze ve Khera’nın [43] Hindistan’da yürüttüğü ve pek çok öteki faktörü kontrol ettiği çalışma, eyaletler arasındaki cinsiyet oranı farklılıklarının cinayet yüzdeleri ile son derece ilişkili olduğunu göstermektedir. Bu oranın etkisi oldukça büyüktür: Erkeklerin kadınlara oranı, (Uttar Pradeş eyaletindeki değer olan) 1.12’den (Kerala eyaletindeki değer olan) 0.97’ye doğru gittikçe cinayet oranı yarıya düşmektedir. Dahası, birçok diğer faktörü de kontrol eden araştırmacılar, kadınlara göre daha fazla erkek oranına sahip eyaletlerde yaşayan erkeklerin cinayet işlemelerinin daha muhtemel olduğunu göstermektedir; yani, ortalama bir erkek, cinsel rekabet büyüdükçe daha tehlikeli bir hâle gelir (daha fazla risk alır). Bu bulgu önemlidir, çünkü aksi takdirde cinayet oranlarındaki yükselme yalnızca erkek sayısının artmasına bağlanabilir.
Tarihsel veriler de evli olmayan erkek nüfusunun orantısız büyüklüğünü suç, şiddet ve madde kullanımıyla ilişkilendirmiştir. Çalışmasında çeşitli delillerden yararlanan Courtwright [41], Batı Amerikalıların şiddete eğilimli karakterlerinin, temelde oraya göç etmiş ve evlenmemiş erkek popülasyonundan kaynaklandığını öne sürmektedir. On dokuzuncu yüzyıl Amerika’sının suç oranlarındaki değişim, cinsiyet oranlarının konumsal dağılımına karşılık gelmektedir. Zamanla, cinsiyet oranları farklı bölgelerde uyumluluk göstermeye başladıkça bu bölgelerdeki suç oranları da düşmüştür. Courtwright, Avustralya’nın Yeni Güney Galler’deki sınırı ve Arjantin’in Pampa bölgesinde de benzer delillere ulaşılabileceğini ileri sürmektedir. Antropolojik veriler de bu görüşü desteklemektedir. Sanayileşmemiş birçok toplumda, evlenmemiş genç erkekler, insanların servetlerini ve eşlerini kaçırmak için baskınlar düzenleyen, kadınlara tecavüz eden ve yağmacılıkla uğraşan haydut çeteleri kurmaktadır. Çok eşli toplumlar, genellikle kadınları ganimet almak amacıyla [1] daha fazla savaşa girmişlerdir [44]. Kültürlerarası çalışmalar, kabataslak olsa bile çok eşli toplumlarda tek eşli toplumlara göre daha fazla suça rastlandığını işaret etmektedir [45]. Etnografik vakalar bunun nedenini açıklamaktadır: Tanzanya’daki Kurialar arasında –tatmin edici bir başlık parası getirebilecek– bir kız kardeşe sahip olmayan genç erkeklerin çok eşli evlilik pazarına girmek için gerekli kaynakları elde etmek adına büyükbaş hayvan yağmacılığı yapması çok daha muhtemeldir [46]. Elektronik ek materyal, konuya ilişkin daha fazla antropolojik bulgu sunmaktadır.

Tablo 1: Yüksek düzeyde çok eşli ülkeler, daha az çok eşli Afrika ülkeleri ve kıyaslanabilir tek eşli ülkelerin karşılaştırması. Yüksek düzeyde çok eşli ülkelerde erkeklerin %10’undan daha fazlası iki ya da daha fazla eşe sahiptir. Tertilt’ten uyarlanmıştır (* p < 0.05 (yüksek düzeyde çok eşli ülkeler ile karşılaştırma belirtir), ** p < 0.01, *** p < 0.001).

Birincisi, ekonomi içinde, Turnuva Teorisi üzerine yapılan çalışmalar, ödül eğrileri (tıpkı ‘kazanan hepsini alır’ türü müsabakalardaki gibi) dikey olduğunda bireylerin, özellikle kaybederken ya da kazanma olasılıklarını düşük gördükleri zaman sıklıkla daha riskli stratejileri tercih edebileceklerini öngörür. Evrimsel yaklaşımımızla [48] aynı mantığa dayanan mantığa dayanan Karar Kuramına ilişkin modeller [47], ödül eğrileri (uyum eğrilerine benzer olarak) daha dikey olduğunda, kişilerin muhtemelen kazanacaklarını düşünseler bile daha riskli taktikler izleyebileceğini öngörmektedir, çünkü bu kişiler mevcut durumda kaybetmek üzere olanların da tüm olanaklarını seferber edeceğini bilirler. Yatırım fonları, golf, otomobil yarışı, mesafe koşusu, basketbol ve pokerden elde edilenolanların da tüm olanaklarını seferber edeceğini bilirler. Yatırım fonları, golf, otomobil yarışı, mesafe koşusu, basketbol ve pokerden elde edilen görgül saha delilleri [49, 50], kaybetmesi muhtemel olanların daha fazla risk aldığını ve para ödüllerinin hem büyüklüğü hem de dağılımının daha riskli tercihleri yordadığını göstermektedir [51]. Örneğin, yıl ortasında fonlarının performansını aynı kategorideki diğer fonların gerisinde bulan yatırım fonu yöneticileri [52, 53], bu fonları yılın ilk yarısında başarılı olanlara göre daha riskli portföylere yeniden paylaştırır (bir fonun sıralaması sermaye girişini, sermaye girişi de yöneticilerin tazminatını etkiler). Otomobil yarışlarında [54], ödüller arasındaki farklar büyüdükçe daha fazla kaza meydana gelir (kazalar, sürücüler risk alıp başarısız olduğunda yaşanır). Laboratuvarda gerçekleştirilen davranışsal deneyler bile, kaybetmekte olan oyuncuların (riskli seçimlerin sonuçları birbiriyle ilişkili olmadığı sürece) riskli taktikleri daha sık kullandıklarını ve lider oyuncunun riskli bir taktik seçmesinin de liderliğin etki düzeyine bağlı olduğunu göstermektedir [55]. Ekonomi alanındaki bu araştırma, evrimsel psikologların benzer şekilde sonuçlanan daha evvelki laboratuvar çalışmalarını desteklemektedir [56].
İkincisi, kamu sağlığı ve psikoloji alanlarında yapılan birçok çalışma, toplumlar içinde statü/gelir hiyerarşisi piramidinin giderek dikeyleşmesi durumunda deney sonuçlarının nasıl evrim teorisiyle tutarlı olarak etkilendiğini göstermektedir. Diğer değişkenler kontrol edildiğinde, daha dikey gelir eğimlerine (yani daha fazla eşitsizliğe) sahip toplumlarda, suç, şiddet, uyuşturucu bağımlılığı, eğitim ve yaşam süresi ile ilgili kanıtlara bağlı olarak daha kötü toplumsal sonuçlara rastlanır [57]. Bu desenlerden birçoğu yalnızca farklı milletler arasında değil, ABD’deki kimi eyaletler, hatta Chicago’daki mahalleler arasında da incelenmiştir.
Üçüncü olarak, artan cinsel rekabetin, bireylerin risk toleransını ve geçici feragatlerini –bir dereceye kadar– arttırarak suç oranlarını ve kişisel istismarları etkilediğini belirttik. Bu birkaç adet birbirine yakın mekanizma asıl teori adına önemli olmasa da mevcut deneysel çalışmalar, (i) yapılan davranış deneylerinde suçluların öğrencilere kıyasla finansal cezalar alma riskini göze almaya daha istekli olduklarını [59], (ii) zamanlararası tercih deneylerinde hem uyuşturucu hem sigara bağımlılarının kontrol grubuna göre kendi geleceklerini düşünmeden daha fazla risk aldıklarını [60, 61] ve (iii) risk tercihi deneylerinde uyuşturucu kullananların kullanmayanlara göre riskten daha az kaçındığını [62] gösterdiği için bu çalışmaları birer ön destek olarak kaydettik. Bu nedenle, bu tür ön kanıtlar, riskli seçimlere ve geleceklerinden feragat etmeye nispeten daha açık bireylerin suça veya kişisel istismara kalkışmaya da daha meyilli olduğunu öne sürmektedir.
(ii) Çıkarım: Normatif tek eşlilik eşler arasındaki yaş farkını, cinsiyet eşitsizliğini ve doğurganlığı düşürmektedir
Çok eşli evlilik, zaten evlenmiş olan erkekler de evlilik pazarında kaldıkları için eş rekabetini arttırmaktadır. Bu artan rekabette kadınların ilk evlilik yaşı düşer ve eşleriyle aralarındaki yaş farkı yükselir. Hemen her kadın daha önce çok eşli evlilik gerçekleştirdiği için hiç evlenmemiş birini bulmanın zorlaşması, her yaştan erkeğin çok daha genç yaştaki kadınların peşine düşmesine sebep olur. Bu rekabet aynı zamanda erkekleri, henüz evlenmemiş kadınların babaları ve kardeşleri ile karşılıklı finansal pazarlıklarda bulunmak da dahil olmak üzere, eşlerine erişmek için ellerindeki tüm bağlantı, avantaj veya anlaşmaları kullanmaya sevk eder (Kuzey Amerika’daki örneklerini görmek için, bkz. elektronik ek materyal). Ergenlik ve gençlik çağındaki kadınlar evlendikten sonra, kendilerinden hayli yaşlı olan kocaları genç eşlerini diğer erkeklerden ‘korumak’ (yani çocuklarının biyolojik babası olduklarına emin olmak) ve aile içindeki karar mekanizmasında baskın gelmek için çabalarlar. Ayrıca artan rekabet, toplumdaki eş ihtiyacı arttıkça evli erkekleri, kendi eşlerinin (kız kardeş gibi) kadın akrabalarını da kontrol etmeye sevk eder. Bunun sonucunda kadınların özgürlükleri baskı altına alınır, cinsiyet eşitsizliği artar ve aile içi şiddet tetiklenmiş olur. Kadınların aile içi karar mekanizmasında etkisini kaybetmesi ve evlilik yaşlarının düşmesi ise doğurganlığın artmasına neden olur. Buna karşın normatif tek eşlilik, çocuk gelinlerin evlilik pazarında bulunma zorunluluğunu kaldırır ve bu sayede eşler arasındaki yaş farkını, erkeklerin eşlerini kontrol altında tutma (yani ‘koruma’) çabalarını, cinsiyet eşitsizliğini ve doğurganlığı azaltır. Aşağıda, tek eşliliğin toplumsal cinsiyet eşitliği veya eşler arasındaki yaş farkı üzerindeki etkilerinin –kendi başlarına– herhangi bir grup düzeyinde fayda yaratıp yaratmadığı ele alınmaktadır.     
Tablo 1, (i) erkeklerin %10’dan fazlasının iki veya daha fazla eşe sahip olduğu yüksek düzeyde çok eşli ülkeleri (YÇÜ’ler), (ii) erkeklerin %10’dan daha azının iki veya daha fazla eşe sahip olduğu daha az çok eşli Afrika ülkelerini (DÇAÜ’ler), (iii) 208 Kuzey ve Güney enlemi arasında kalan (yani gelişmekte olan) kıyaslanabilir tek eşli ülkeleri (KTÜ’ler) ve (iv) bir referans noktası sağlayan Kuzey Amerika ve Batı Avrupa ülkelerini karşılaştırmaktadır. YÇÜ’lerin hepsi Bangladeş ve Kuveyt için Afrika’dan ayrı tutuldu. Değişkenler çoğunlukla net belirtilmiştir, ancak yaş farkının, karı-kocanın ayrı ayrı gerçekleştirdiği ilk evliliklerindeki ortalama yaşları arasındaki farkı gösterdiğine dikkat etmek gerekir. Çok eşli bir toplumda, erkeklerin ortalama evlilik yaşı sonradan gelen tüm eşlerini de kapsarsa bu yaş farkı daha da artacaktır [63, 64].
YÇÜ’ler 19.9 ile kadınlarda en düşük evlilik yaşına sahiptir, aynı zamanda karı-kocalar arasındaki en büyük yaş farkı da bu ülkelerdedir. Bu 19.9’luk değer, (ortalaması 22.7 yaş olan) DÇAÜ’lerden ve (ort. 25 olan) KTÜ’lerden anlamlı ölçüde daha düşüktür. YÇÜ’lerde kadınların %36.7’si 15 ila 19 yaşları arasında evlenmektedir. Eşler arasındaki yaş farkı KTÜ’lerdeki 2.8 yıl iken bu değer YÇÜ’lerde 6.4 yıla yükselmektedir. Hatta YÇÜ’lerde bu fark 9 yıla kadar çıkmaktadır. Doğurganlık oranı ise YÇÜ’lerde 6.78 iken KTÜ’lerde 4.62’ye düşmektedir. Eğer bu kategorileri ortaya çıkarmak için enlem yerine kişi başına GSYİH kullanırsa yine benzer desenler elde edilir [63].
Bu veriler başka analizler tarafından da desteklenmiştir. Ülke düzeyinde çok eşlilik seciyesi ölçütü kullanılarak ve kişi başına GSYİH kontrol altında tutularak gerçekleştirilen regresyon analizleri, çok eşli evliliğin, (i) kadınların ilk evliliklerinde küçük yaşta olmasıyla, (ii) eşler arasında daha büyük yaş farkıyla ve (iii) daha yüksek doğurganlık oranlarıyla ilişkili olduğunu göstermektedir [65]. Elektronik ek materyalde, aynı toplumda tek ve çok eşli ailelerin karşılaştırılmasından elde edilen yakınsak bulguları da değerlendirilmektedir.
(iii) Çıkarım: Normatif tek eşlilik gayrisafi yurt içi hasılayı arttırmaktadır
Tertilt [63], evlilik sistemlerinin ekonomik verimliliği ve doğurganlığı ne yönden etkilediğini araştırmak için bir karar modeli oluşturmuştur. Kendisi, erkek ve kadınların hem çocuk sahibi olmayı hem başka ürünleri de tüketmeyi önemsediğini, fakat erkekler hayatları boyunca çoğalmayı sürdürebilirken kadınların yalnızca belli bir oranla sınırlandığını varsaymaktadır. Ayrıca bu modelin çok çeşitli koşullar altında birçok çiftleşme deseni çıkaracağını, ayrıca bu modelin koşullara bir defa uyarlanması durumunda çok eşli ülkelerde gerçekleştirilmiş deneysel çalışmalar ile uyumlu prediksiyonlar çıkardığını da göstermiştir. Tertilt ayrıca YÇÜ’lere uyarlanmış olan modeli de kullanmış ve bu ülkelerde herkes tek eşli olsaydı nelerin meydana geleceğini araştırmıştır. Bu model, (i) doğurganlık oranlarının düşeceğini, (ii) eşler arasındaki yaş farkının küçüleceğini, (iii) tasarruf oranlarının artacağını, (iv) başlık parasının tedavülden kalkacağını ve (v) kişi başına gayrisafi yurt içi hasılanın büyük oranda artacağını öngörmektedir. Bu sonuçların asıl sebebi erkeklerin aynı anda birden çok partnere sahip olmaya ya da kızlarını para karşılığı vermeye yatırım yapamamasıdır, bu nedenle daha az çocuğa sahip olur, üretime para yatırır ve hem daha fazla tasarruf sağlar hem de daha fazla tüketimde bulunurlar. Yani nüfusun görünümü KTÜ’lere daha fazla, YÇÜ’lere daha az benzer olur.
 İlginç şekilde Tertilt [64], tek eşliliğin uygulanmasının kişi başına GSYİH üzerinde, kadınların karar verme yetkisini arttırmaktan çok daha büyük bir etkiye sahip olduğunu göstermektedir. Tertilt bunu araştırmak için modelini değiştirir, böylece üreme kararları erkekler yerine kadınlar tarafından alınır, ancak modelde çok eşliliğe izin verir. Modelin bu versiyonunda, doğurganlığın yanı sıra erkek başına düşen eş sayısı da bir miktar azalır (tek eşlilik ortaya çıkmaz). Kişi başına GSYİH yükselir ve tasarruf oranları önemli ölçüde artar, fakat bu etkiler tek eşliliğin uygulanması sonucunda görülen etkilerden çok daha zayıftır. Bu, kültürel grup seçiminin, doğrudan cinsiyet eşitliğini arttıran sosyal normlar yerine tek eşli evliliği destekleyen sosyal normlar üzerinde doğrudan etki etmesi gerektiğini göstermektedir.
(b) Tek eşlilik aile içi çatışmayı azaltmaktadır
Yaptığımız muhakeme sonucunda çok eşliliğin, (i) aynı erkekle evli kadınlar arasında bir çatışmaya sebep olduğunu, (ii) eşler arasındaki yaş farkını arttırdığını, (iii) aile içi ilişkileri zayıflattığını ve (iv) erkeğin, yavrusunun biyolojik babası olma olasılığını düşürdüğünü (ve bunun da erkeklerde cinsel kıskançlığa yol açtığını), dolayısıyla aile içindeki çatışmanın kapsam ve yoğunluğunu arttırdığını öngörmüştük. Ev kaynaklarının aileye daha sonradan katılan bir eşin kendi çocuklarına da tahsis edilmesi, evdeki ilk eşin kendi çocuklarına daha az kaynak sunabileceği anlamına gelir. Aynı hane içindeki eşler genellikle ne birbirleriyle ne de birbirlerinin çocuklarıyla alakadar olmadığı için, genetik bağlılık bu kişileri hane içi şiddete karşı tek eşli evliliklerde olduğu gibi koruyamaz. Genel olarak, çok eşli ailelerde ortalama olarak düşük ölçüde ilişki kurulması ve akraba olmayan insanların hane içindeki varlığı, daha fazla istismar, şiddet ve cinayet tehlikesi anlamına gelmektedir. Buna karşın tek eşli evlilik, (i) aynı erkekle evli olan kadınlar arasındaki rekabeti ortadan kaldırır, (ii) hanedekiler ile akraba olmayan yetişkin ve çocukların sayısını azaltıp ev halkının ilişkilerini arttırarak çocuk istismarları, ihmalleri ve cinayetlerini azaltır ve (iii) eşler arasındaki yaş farkını, erkekler arasındaki cinsel rekabeti ve biyolojik babalığa dair muammaları azaltarak ve kadınların ilk evlilik yaşını arttırarak aile içi şiddet ve eş cinayeti oranlarını düşürür.
Aynı hane içindeki kadınlar arası çekişme, çok eşli ailelerde oldukça yaygındır. Dünyanın dört bir yanındaki 69 kardeş-dışı çok eşli toplumdan gelen kültürel verilere dair antropolojik bir inceleme [66], aynı erkekle evli kadınların ilişkilerinin ‘uyumlu’ olarak tanımlanabileceği hiçbir durum göstermemiş ve kadınların üretim araçlarına erişiminin eşler arası çatışma üzerinde yatıştırıcı bir etkisi olduğuna işaret etmemiştir. Bununla tutarlı olarak, ABD’deki aşırı tutucu bir Mormon topluluğuna ilişkin kapsamlı bir çalışma [67], aynı erkekle evli olan kadınlar arasında önemli bir çatışma oranı bulmuştur. Elektronik ek materyal bu konuya ilişkin altyapı sağlamakta ve ilave kanıtları incelemektedir. Sağlık psikolojisinde yapılmış çalışmaların ayrıntılı bir incelemesi [68] ise çok eşli ailelerde büyüyen çocukların, tek eşli ailelerde büyüyenlere göre çok daha yüksek oranda evlilik çatışması, aile içi şiddet ve aile parçalanmasını tecrübe ettiği sonucuna varmıştır. Ayrıca bu çalışma, üvey ebeveynlerin, başka bir kadınla evlenmek için ilk eşinden ayrılmış olan erkeklerin, yeni evliliklerinde çocuklarını yanında barındırmasıyla birlikte yaygınlaştığını, bunun da üvey ebeveynlerin istismar ve ihmallerine yol açtığını öne sürmektedir.
Çok eşli evlilikler aile içi istismar, ihmal ve cinayet risklerini de artırmaktadır, çünkü bu tür ailelerde ortalama olarak daha uzak ilişkiler kurulur ve ev halkıyla akrabalığı bulunmayan daha fazla anne ve çocuk hane içinde bulunur. Aileye sonradan katılan yeni eşlerin ne ilk eşle ne de bu eşin çocuklarıyla bir ilişkisi bulunmaz. Böyle bir hanede aile dışından olan eş ve çocukların sayısı, bilfiil, eş sayısının karesi ile artar (bkz. elektronik ek materyal). Tek eşli toplumlarda yapılan pek çok çalışma, aile üyeleri arasındaki ilişkilerin artmasının, istismar, ihmal ve cinayet oranlarının düşmesiyle ilişkili olduğunu göstermektedir [69, 70]. Aralarında genetik bağ bulunmayan yetişkinlerin aynı hane içinde yaşaması ise istismar, ihmal ve cinayet için en büyük risk faktörüdür. Üvey anneler, çocuklarını öldürmeye öz annelerden 2.4 kat daha meyillidir [71], akrabalık bağları bulunmayan bir anneyle yaşayan çocuklar ise 15 ila 77 kat daha fazla ‘kazara’ ölürler [72].
Bu iddialar ile aynı noktada birleşen, Karayipler’de yapılmış uzun süreli bir çalışma, farklı aile yapılarının çocuklarda kortizol seviyelerini (bir stres hormonu) etkilediğini göstermektedir. Sadece biyolojik ebeveynleri olan çekirdek ailelerde çocuklar en düşük kortizol düzeylerini göstermiştir. Buna karşın, uzaktan akrabaları, üvey babaları ve üvey kardeşleriyle aynı ailede yaşayan çocuklar en yüksek kortizol düzeylerini göstermişlerdir [73]. Bu bulgular, çok eşli hanelerin çocuklarının, ilişkisiz oldukları anneler ve üvey kardeşlerin varlığı nedeniyle daha yüksek kortizol seviyeleri göstereceğini ortaya koymaktadır.
Genetik akrabalığın yukarıda anlatılan etkileri tek eşli toplumlarda yapılan çalışmalarda ortaya çıkmaktadır, bu nedenle bu bulguların, öyle veya böyle, çok eşli aileler için geçerli olmadıkları iddia edilebilir. Bununla birlikte, aşırı tutucu Mormon toplulukları arasında yapılmış çalışmalar, çok eşli ailelerde ilişkisizliğin etkilerinin oldukça belirgin olduğunu ortaya koymaktadır: öz kardeşler, aynı hanedeki üvey kardeşlerle karşılaştırıldığında daha iyi bir ilişki, tesir, dayanışma ve fedakârlık göstermektedir [74].
Son olarak, yukarıda açıklandığı gibi normatif tek eşlilik, eşler arasındaki yaş farkının, cinsiyet eşitsizliğinin, baba belirsizliklerinin ve cinsel rekabetin azalmasını sağlayarak eşler arasında cinayet, aile içi şiddet ve fiziksel baskı kullanımını düşürebilir. Araştırmalar hem eşler arası yaş farkı hem de babalığa ilişkin muammaların, karı-koca cinayetlerinin önemli yordayıcıları olduğunu göstermektedir [75]. Bu arada uluslararası regresyonlar, kişi başına GSYİH kontrol altında tutulduğunda bile, daha kuvvetli tek eşlilik normlarının daha az (i) fiziksel baskı kullanımı, (ii) anne ölümü, (iii) kadın sünneti ve (iv) fuhuş ile ilişkili olduğunu göstermektedir [65]. Elektronik ek materyalde bu noktalar detaylandırılmaktadır.
Devam etmeden önce, eşler arasındaki yaş farkını, hane içindeki çatışmaları ya da cinsiyet eşitsizliğini azaltmanın gruplar arası rekabette başarıyı arttıracağı fikrinin tümüyle netleşmiş olmadığını vurguluyoruz. Ancak, durumun böyle olabileceğinden şüphelenmek için de üç neden bulunmaktadır. Birincisi, daha geç yaşta gerçekleştirilen evlilikler ve daha az aile içi çatışma, bir toplumdaki çocukların çok daha büyük bir kısmının, geçmişte kendisine deneyim kazanmak ve eğitim almak için daha fazla zaman kalmış, daha tecrübeli ve daha yetenekli anneler tarafından yetiştirileceği anlamına gelir. Bu kadınlar aile içindeki karar mekanizmasında çok daha fazla etki gösterecek ve bu sayede daha az çocuk sahibi olacaktır. Bu faktörler, daha büyük ebeveyn yatırımlarının çocuklardaki bilişsel yetenekleri veya becerileri geliştirdiği, güveni arttırdığı veya sebatı desteklediği sosyal çevrelerde çeşitli grup avantajları sağlayabilir. İkincisi, daha büyük ebeveyn yatırımlarının meydana getirdiği daha az sayıdaki çocuk ölümü ve daha iyi sağlık sonuçları, kaynakların hiçbir zaman üretken birer yetişkin olamadan ölen çocuklara ‘israf edilmediğine’ işaret eder. Üçüncüsü, kadınların ekonomik açıdan verimlilik sağlayan kabiliyetlerinden tam anlamıyla faydalanılmasının yanı sıra cinsiyet eşitsizliğinin azaltılması, çok eşli toplumların kadınları kontrol altında tutmayı amaçladığı görücü usulü evlilik, kadın sünneti, purdah (kadınların toplumdan uzaklaştırılması) ve pek çok örneği toplum düzeyinde fazlasıyla yüksek ücretlere karşılık gelen başlık parası gibi norm ve kurumları [76] ortadan kaldırabilir. Yine de aile içi çatışmaların ve cinsiyet eşitsizliğinin daha düşük seviyelerde meydana gelmesi, yalnızca (ticareti arttırmak ve işlem maliyetlerini azaltmak adına) suç oranlarını düşürmek için kültürel grup seçiminin yan ürünleri olarak yaygınlaşsa bile, daha genel teoriyi test etmek için hâlen çeşitli prediksiyonlar sunulabilir.
(i) Tek eşli evlilik, ebeveyn yatırımlarını arttırmakta ve çocuk gelişimini desteklemektedir
Çok eşli evliliklerin artması, (i) düşük statülü erkeklerin aile bağları kurma (çocuklarına yatırım yapma) fırsatlarını ortadan kaldırarak, (ii) daha kalabalık ailelerde çocuk başına düşen yatırımı azaltarak ve (iii) yüksek statülü erkeklerin elindeki kaynakları çocukları için değil daha fazla sayıda uzun vadeli eşe sahip olmak için kullanmasını sağlayarak bütün ebeveyn yatırımlarını azaltır. Çok eşlilikte, zengin erkeklere ait kaynakların daha fazla çocuk arasında dağılımına izin verilmesine karşın, bu durumun erkek ebeveynin yatırımı üzerindeki net etkisi genellikle çocuk başına düşen ortalama yatırımın azalması olacaktır. Normatif tek eşlilik, düşük statülü erkeklerin uzun vadede evlenmeleri, tasarruf etmeleri ve yatırım yapmaları için daha fazla fırsat sunar. Bu, hayatlarında risk almaktan çekinmeyen suçluların (ve/veya madde bağımlılarının), emek ve yeteneklerini bunun yerine aile ve çocuk yetiştirmeye yönelik uzun vadeli yatırımlara (yani güvenilir bir ekonomik verimliliğe) kanalize etmesini sağlar. Aile bağları ve ebeveyn yatırımına dair psikolojileri, risk ve statü arayan düşünce yapılarından daha fazla etkilenir ve yararlanır. Yüksek statüye sahip evli erkekler için normatif tek eşlilik, birden fazla eşe sahip olmanın maliyetini yükseltir ve böylece bu erkekler, yeni eşlerin arayışından ziyade kendi çocuklarının niteliğini geliştirmeye yönelir.
Tek eşli evliliğin ebeveyn yatırımı üzerindeki etkisine dair doğrudan kanıtımız bulunmamaktadır, fakat etnografik raporlar, örneğin, çok eşli evliliklerde babaların, tüm çocuklarının isimlerini dahi bilmediğini göstermektedir [77]. Buna rağmen hem kesitsel hem de tarihsel kanıtlar, servet, kazanç ve öteki demografik farklılıklar kontrol altında tutulduğunda bile, çok eşli ailelerde büyüyen çocukların sağlıklarının tek eşli ailelerde büyümüş olanlara göre çok daha kötü durumda olduğunu belirtmektedir. Bu farkın bir kısmının tek eşli ailelerde artış gösteren ebeveyn yatırımından kaynaklandığını düşünmekteyiz, ancak aynı zamanda aile içi çatışmaların daha az görülmesi, anne ölümü [65] ya da psiko-sosyal stres oranları ile tek eşliliğin ilişkisinden de kaynaklanıyor olabilir (bkz. elektronik ek materyal).
Afrika’da yürütülmüş çeşitli çalışmalar, tek eşli hanelerde büyüyen çocuklara kıyasla, çok eşli hanelerdeki çocukların daha az beslendiğini, daha sağlıksız olduğunu ve daha yüksek ölüm riski altında yaşadığını göstermektedir. Tablo 1’de, YÇÜ’lerde hem bebek hem de çocuk ölümlerinin KTÜ’lerden yaklaşık iki kat daha fazla görüldüğü gösterilmektedir. Pek çok çalışma da bu görüşü desteklemektedir [78–81]. 22 Sahra altı Afrika ülkesinden gelen verileri değerlendiren Omariba ve Boyle [80], çok eşli ailelerdeki çocukların ölme olasılığının, tek eşli ailelerdeki çocuklara kıyasla %24.4 daha fazla olduğunu bulmuşlardır. Benzer şekilde, 6 tane Batı Afrika ülkesinde yapılan bir araştırmada, çok eşli ailelerdeki bebeklerin ölme riskinin, tek eşli hanelerdeki çocuklara kıyasla oldukça yüksek olduğu gözlemlenmiştir [82]. Tanzanya ve Çad’da yürütülmüş toplum düzeyindeki çalışmalar, çok eşli hanelerde yaşayan çocukların aynı topluluklardan gelen tek eşli hanelerdeki akranlarına göre daha zayıf beslenme olanaklarına sahip olduklarını göstermektedir [83-85]. Detaylar için elektronik ek materyali inceleyiniz.
Benzer sonuçlar Kuzey Amerika’da da görülmektedir. On dokuzuncu yüzyıl Mormon topluluğundan elde edilen verileri kullanarak Heath & Hadley [25], (bu toplumdaki %2’lik zengin kesimin içinden) 45 varlıklı erkeğin ve (en dipteki %16’lık fakir kesimde bulunan) 45 yoksul erkeğin ailelerinden, yani toplamda 90 haneden elde edilen verileri karşılaştırmaktadır. Bu veriler, yoksul erkeklerin ortalama 1.4 eşi bulunurken, zengin erkeklerin ortalama 3.2 eşe sahip olduğunu göstermektedir. Varlıklı grup içinde beş erkek dışında hepsinin birden fazla eşi vardı. Erkeklerden birinin 11 tane eşi bulunuyordu. Toplamda zengin erkekler 120 kadını, yoksullar 63’ü idare ediyordu. Bu, 90 erkeğin 183 eşe sahip olduğu anlamına gelir, bu da yaklaşık 93 erkeğin hiç eşinin olmadığına işaret etmektedir.
Zengin erkeklerin toplamda daha fazla çocuğu ve daha uzun süreli üreme geçmişi (zengin erkekler için 33 yıl, fakir erkekler için 22 yıl) olmasına rağmen, yoksul erkeklerin çocukları 15 yaşına kadar daha yüksek hayatta kalma oranlarına sahiptir. Yoksul erkeklerin (bir anne başına) 6.9 çocuğu ortalama 15 yaşına kadar yaşarken, zengin erkeklerin (bir anne başına) sadece 5.5 çocuğu 15 yaşına kadar hayatta kalmıştır. Bu bulgu, yoksul erkeklerin, zenginlerin servetinin %10’undan daha azına sahip olması ve zengin erkeklerin toplamda (15 yaşına kadar yaşamayanlar da dahil) önemli ölçüde daha fazla çocuğa sahip olmaları göz önüne alındığında şaşırtıcıdır. Belki de bu verilerin çoğu, bir veya iki eşe sahip varlıklı ve yoksul erkeklerin karşılaştırmasıdır: fakir erkeklerin çocukları zenginlerin çocuklarına oranla 6.9’a 5.7 oranda daha fazla yaşamıştır (bu oranlar bir anneden doğmuş ve 15 yaşına dek hayatta kalabilmiş çocuk sayısını ifade eder). Bu bulgu, bir başka partner için yetersiz kaynaklara sahip yoksul erkeklerin halihazırdaki çocuklarına daha fazla yatırım yapma eğilimini desteklerken, aynı sayıda eşe sahip zengin erkekler, kaynakları daha fazla sayıda partner aramaya harcadıkları için çocuklarına daha az yatırım yapmış olurlar.

Tartışma

Tartışma

Tartışma

Tartışma

Modern tek eşli evlilik sistemlerini inşa eden olağandışı norm ve kurumların, bu norm ve kurumları benimsemiş olan devlet, millet ve dinlerin rekabette elde ettikleri başarıya etkisi nedeniyle önce Avrupa’ya ve daha sonra dünyaya yayılmış olduğunu öngörmekteyiz. Evli olmayan erkek havuzunun nispeten boşaltılması ve herkese eşit üreme şansı tanınması, ticarete, seyahate ve fikir ve yeniliklerin serbestçe dolaşımına destek olarak suç oranlarını düşürecektir. Daha yüksek düzeyde güvenlik, işlem maliyetlerini ve hem kamu hem de özel güvenlik harcamalarını azaltacaktır. Bu durumda düşük statülü erkeklerin risk alarak statü kazanma çabalarıyla meşgul olmak yerine evlenmeleri daha olasıdır, böylece riskten kaçınacak, geleceğe dönük hareket edecek ve uzun vadede çocuklarını yetiştirmeye odaklanacaklardır. Daha yüksek statülü erkekler ise daha fazla kadını cezbetmek yerine, çocuklarının güvenliğini sağlamak için uzun vadeli yatırımlar yapacaklardır. Daha yüksek düzeyde kişisel güvenlik ve daha düşük suç oranları, daha fazla kişinin ticarethaneler, stajyerlik ve eğitim gibi uzun vadeli ödemelere yatırım yapabileceği anlamına gelir. Gelinlere olan talebin azalması, kadınlar için ilk evlilik yaşını ve cinsiyet eşitliğini arttıracak ve bu da doğurganlık oranını azaltacaktır. Bu beklentiler, sanayi devrimine öncülük ederken modern öncesi İngiltere’deki tarihsel desenlerle geniş ölçüde tutarlıdır [86].
Gruplar arası rekabetin normatif tek eşliliği desteklediği koşullar, muhtemelen oldukça kompleks, yani maddi iş bölümüne, iyi gelişmiş ve topluluklar arası ticarete, düzenli ordulara ve yüksek vasıflı mesleklere sahip olan insan toplulukları arasındaki rekabeti kapsayan durumlarla sınırlıdır. Daha az gelişmiş topluluklar arasındaki rekabetin normatif tek eşliliği desteklemesi gerekmez. Tıpkı kadın veya çocuk işçiliğinin egemen olduğu geleneksel ekonomilerdeki gibi bazı koşullar, daha fazla çok eşli evliliğin gerçekleşmesi lehine bir tablo çizmektedir. Gruplar arası rekabet, kaynakları, köleleri, toprakları ve cariyeleri elde etmek için sürekli baskın ve savaşa girmek için harekete geçirilmiş çok sayıda genç erkeğin varlığına bağlıysa, daha yaygın çok eşliliğe sahip topluluklar, bu riskli faaliyetler için motive olmuş erkeklerden daha büyük havuzlar oluşturabilir. Bu genişleyen erkek havuzları, bu havuzu kısıtlayan gruplar pahasına bölgelerini, nüfuslarını ve kaynaklarını daha etkili bir şekilde genişletirse, kültürel grup seçimi çok eşliliği daha fazla destekleyebilir. Bu durumu destekleyen çok sayıda etnografik vaka bulunur [46, 87] ve kültürlerarası analizler yukarıda ileri sürülen ilişkilerin birçoğunu doğrulamaktadır [44].
Normatif tek eşliliğin yaygınlaşmasında din faktörü de önemli olabilir. Tek eşli evliliğe ilişkin normların, Hristiyanlık tarafından [88] öne sürülen doğaüstü olarak pekiştirilmiş inançlar dizisine aktarımı, bu evlilik sisteminin uzun vadeli başarısı ve kültürel grup seçiminin din kavramı üzerindeki etkileri için önemli olabilir [89]. Tek eşli evlilik normlarının karşılaştığı temel zorluk, uyum yeteneğine ilişkin önemli dürtülere sahip ve bu tür uygulamalara karşı çıkmaktan mükafat sağlayan zengin erkeklerden kaynaklanmaktadır. Tek eşliliği, yasalara uygun, kutsal olarak tanınan ve verasete dayalı krallıklar da dahil olmak üzere doğaüstü bir yaptırım olarak insanlara aşılamak, sanayi öncesi dünyaya yeni bir soluk getirebilirdi.
Daha genel olarak, vurguladığımız evrimsel süreçlerin, ‘çok eşliliği engelleyici’ ve bunun yanı sıra normatif yerleşik tek eşliliği katı biçimde hayata geçiren kültürel uygulamaları desteklediğini anlamak önemlidir. Örneğin İslam, (i) dört tane eşi üst sınır belirleyerek, (ii) erkeklerin tüm eşleriyle adil şekilde ilgilenmelerini zorunlu kılarak ve (iii) gelin adayının, eğer kocası bir daha evlenirse evliliklerinin anlaşmalı olarak geçersiz kılınacağı şartını koymasına izin vererek erkekleri çok sayıda eşe sahip olmaya kalkışmaktan alıkoyan, çok eşliliği engelleyici unsurlar [90] barındırmaktadır.
Diğer ekonomik ve evrimsel yaklaşımlar, tek eşli evliliğin bir tür uyum [17] veya fayda [18] maksimizasyonundan ileri geldiğini varsaymaktadır. Bu modeller, kültürel evrimin birbiriyle ilişkili sosyal norm ve kurumları nasıl şekillendirebileceğini anlamamıza yardımcı oluyorsa faydalıdır. Eş sayısı ile ilgili normların, örneğin, miras, transfer ödemeleri ve cinsel sadakat ile ilgili normlarla birlikte evrimleştiğine yönelik ufak bir şüphe bulunmaktadır. Bununla birlikte, elektronik ek materyalde de açıklandığı gibi, bu tür kültürel yaklaşımlar (i) evlilik sistemlerinin normatif yapısını (yani norm ihlallerinin neden üçüncü şahıslar tarafından kınandığını), (ii) tek eşli evliliğin yayılmasındaki belli tarihsel kalıpları, (iii) varlıklı Kuzey Amerikalılarda çok eşliliğin olmayışını ve (iv) ulus devletlerin çok eşli toplulukların yayılmasını bastırırken karşılaştıkları kalıcı sorunları açıklayamamaktadır. Dahası, bu tür açıklamalar, yukarıda gözden geçirdiğimiz deneysel modellerin yalnızca kültürel evrimi etkilemeyen birer epifenomen (gölge olay) olduğunu varsaymak zorundadır.
Kapanışta, eşitlikçiliğin bir biçimini temsil eden normatif tek eşliliğin yaygınlaşmasının, devletin her kademesinde demokrasi ve siyasal eşitliğin görülmesi için gereken koşulların ortaya çıkmasına yardımcı olabileceği düşünmeye değerdir [7, 91]. Antropolojik kayıtlarda, demokrat kurumlar ile normatif tek eşlilik arasında istatistiksel bir bağlantı bulunmaktadır [92]. Bu yazarlar fikirlerini savunurken, evli olmayan erkek havuzunun yok edilmesinin, asker veya yandaş bulma kabiliyetlerini azalttığı için tiranları zayıflattığını öne sürmektedir. Düşük suç oranları da tiranların sıradan vatandaşlar ve kaosun arasında bulunma isteklerini seyreltecektir. Tarihsel olarak, evrensel tek eşli evliliğin, Avrupa’da demokrat kurumların ortaya çıkmasından ve cinsiyetler arasında eşitlik kavramlarının yükselişinden önce ortaya çıktığını biliyoruz (elektronik ek materyaldeki tarihsel taslağımızı inceleyiniz). Eski Yunanistan’da, hangisinin daha önce ortaya çıktığını bilmesek bile, örneğin Atina’nın hem tek eşli evlilik hem de demokrasi unsurlarına sahip olduğunu biliyoruz. Modern dünyada, uluslararası verilere dair analizler, normatif tek eşliliğin kuvveti ile hem demokratik haklar hem de insan hakları arasında pozitif istatistiksel ilişkiler olduğunu ortaya koymaktadır [65]. Bu anlamda, tek eşli evliliğe ait özel kurumlar, demokratik ideallerin, eşitlik ve insan hakları kavramlarının neden Batı’da ortaya çıktığını açıklamaya yardımcı olabilir [6].
Natalie Henrich’e araştırmadaki yardımları ve anlayışı için özel teşekkürlerimi sunuyorum. Çok sayıda yararlı görüş ve önerileri için Monique Borgerhoff Mulder ve Craig Jones’a ve kendi veri kümesini kullanma imkânı sağladığı için Satoshi Kanazawa’ya da teşekkür ederim.

Kaynakça

Kaynakça

Kaynakça

Kaynakça

  1. White, D. R., Betzig, L., Borgerhoff Mulder, M., Chick, G., Hartung, J., Irons, W., Low, B. S. & Otterbein, K. F. 1988 Rethinking polygyny: co-wives, codes, and cultural systems (includes comments and author’s reply). Curr. Anthropol. 29, 529(44).

  2. Cashdan, E. 1996 Women’s mating strategies. Evol. Anthropol.: Issues, News, Rev. 5, 134–143.

  3. Marlowe, F. W. 2003 The mating system of foragers in the standard cross-cultural sample. Cross-Cult. Res. 37, 282–306.

  4. Betzig, L. L. 1982 Despotism and differential reproduction: a cross-cultural correlation of conflict asymmetry, hierarchy, and degree of polygyny. Ethol. Sociobiol. 3, 209–221.

  5. Scheidel, W. 2009 Sex and empire: a Darwinian perspective. The dynamics of ancient empires: state power from Assyria to Byzantium (eds I. Morris & W. Scheidel), pp. 255–324. Oxford, UK: Oxford University Press.

  6. Scheidel, W. 2009 A peculiar institution? Greco-Roman monogamy in global context. History Family 14, 280–291.

  7. MacDonald, K. 1995 The establishment and maintenance of socially imposed monogamy in Western Europe. Politics Life Sci. 14, 3–23.

  8. Henrich, J. 2004 Cultural group selection, coevolutionary processes and large-scale cooperation. J. Econ. Behav. Organ. 53, 3–35.

  9. Boyd, R. & Richerson, P. J. 2002 Group beneficial norms can spread rapidly in a structured population. J. Theor. Biol. 215, 287–296.

  10. Alexander, R. 1987 The biology of moral systems. New York, NY: Aldine De Gruyter.

  11. Moorad, J. A., Promislow, D. E. L., Smith, K. R. & Wade, M. J. 2011 Mating system change reduces the strength of sexual selection in an American frontier population of the 19th century. Evol. Hum. Behav. 32, 147–155.

  12. Chapais, B. 2008 Primeval kinship: how pair-bonding gave birth to human society. Cambridge, MA: Harvard University Press.

  13. Hill, K. & Hurtado, A. M. 1996 Ache life history. New York, NY: Aldine de Gruyter.

  14. Brown, G. R., Laland, K. N. & Borgerhof Mulder, M. 2009 Bateman’s principles and human sex roles. Trends Ecol. Evol. 24, 297–304.

  15. Wade, M. J. & Shuster, S. M. 2005 Don’t throw Bateman out with the bathwater! Integr. Comp. Biol. 45, 945–951.

  16. Chudek, M. & Henrich, J. 2010 Culture – gene coevolution, norm-psychology, and the emergence of human prosociality. Trends Cogn. Sci. 15, 218–226.

  17. Fortunato, L. & Archetti, M. 2010 Evolution of monogamous marriage by maximization of inclusive fitness. J. Evol. Biol. 23, 149–156.

  18. Gould, E. D., Moav, O. & Simhon, A. 2008 The mystery of monogamy. Am. Econ. Rev. 98, 333–357.

  19. Fehr, E. & Camerer, C. F. 2007 Social neuroeconomics: the neural circuitry of social preferences. Trends Cogn. Sci. 11, 419–427.

  20. DeScioli, P. & Kurzban, R. 2009 Mysteries of morality. Cognition 112, 281–299.

  21. Hua, C. 2001 A society without fathers or husbands. New York, NY: Zone Books.

  22. Beckerman, S. & Valentine, P. (eds) 2002 Cultures of multiple fathers: the theory and practice of partible paternity in lowland South America. Gainesville, FL: University of Florida.

  23. Coale, A. J. & Treadway, R. 1986 A summary of the changing distribution of overall fertility, marital fertility, and the proportion married in the provinces of Europe. The decline of fertility in Europe (eds A. J. Coale & S. C. Watkins), pp. 31–79. Princeton, NJ: Princeton University Press.

  24. Hewlett, B. S. 2000 Culture, history, and sex: anthropological contributions to conceptualizing father involvement. Marriage Fam. Rev. 29, 59–73.

  25. Heath, K. M. & Hadley, C. 1998 Dichotomous male reproductive strategies in a polygynous human society: mating versus parental effort. Curr. Anthropol. 39, 369–374.

  26. Alexander, R. D., Hoogland, J. L., Howard, R. D., Noonan, K. M. & Sherman, P. W. 1979 Sexual dimorphisms and breeding systems in pinnipeds, ungulates, primates, and humans. Evolutionary biology and human social behavior: an anthropological perspective (eds N. A. Chagnon & W. Irons), pp. 402–435. North Scituate, MA: Duxbury Press.

  27. Marlowe, F. W. 2004 Marital residence among foragers. Curr. Anthropol. 45, 277–284.

  28. Nielsen, F. 2004 The ecological-evolutionary typology of human societies and the evolution of social inequality. Sociol. Theory 22, 292–314.

  29. Nielsen, F. 2004 The ecological-evolutionary typology of human societies and the evolution of social inequality. Sociol. Theory 22, 292–314. Cambridge, UK: Cambridge University Press.

  30. Morris, I. 2010 Why the West rules for now: the patterns of history, and what they reveal about the future. New York, NY: Farrar, Straus and Giroux.

  31. Daly, M. & Wilson, M. 1990 Killing the competition: female/female and male/male homicide. Hum. Nat. 1, 81–107.

  32. Thornhill, R. & Thornhill, N. 1983 Human rape: an evolutionary analysis. Ethol. Sociobiol. 4, 137–173.

  33. Daly, M. & Wilson, M. 1988 Homicide. New York, NY: Aldine de Gruyter.

  34. Sampson, R., Laub, J. & Wimer, C. 2006 Does marriage reduce crimes? A counterfactual approach to within-individual causal effects. Criminology 44, 465–509.

  35. Sampson, R. J. & Laub, J. H. 1993 Crime in the making: pathways and turning points through life. Cambridge, MA: Harvard University Press.

  36. Horney, J., Osgood, D. W. & Marshall, I. H. 1995 Criminal careers in the short-term: intra-individual variability in crime and its relation to local life circumstances. Am. Sociol. Rev. 60, 655–673.

  37. Farrington, D. P. & West, D. J. 1995 Effects of marriage, separation, and children on offending by adult males. Current perspectives on aging and the life cycle (eds Z. B. Smith & J. Hagan). Greenwich, CT: JAI Press.

  38. Duncan, G. J., Wilkerson, B. & England, P. 2006 Cleaning up their act: the effects of marriage and cohabitation on licit and illicit drug use. Demography 43, 691–710.

  39. Kanazawa, S. & Still, M. 2000 Why men commit crimes (and why they desist). Sociol. Theory 18, 434–447.

  40. Hudson, V. & den Boer, A. 2004 Bare branches: security implications of Asia’s surplus male population. Cambridge, MA: MIT Press.

  41. Courtwright, D. 1996 Violent land: single men and social disorder from the frontier to the inner city. Cambridge, MA: Harvard University Press.

  42. Edlund, L., Li, H., Yi, J. & Zhang, J. 2007 Sex ratios and crime: evidence from China’s one-child policy. Bonn, Germany: Institute for the Study of Labor. Contract no.: 3214.

  43. Dreze, J. & Khera, R. 2000 Crime, gender, and society in India: insights from homicide data. Popul. Dev. Rev. 26, 335–352.

  44. White, D. R. & Burton, M. L. 1988 Causes of polygyny - ecology, economy, kinship, and warfare. Am. Anthropol. 90, 871–887.

  45. Bacon, M. K., Child, I. L. & Barry, H. 1963 A cross-cultural-study of correlates of crime. J. Abnorm. Psychol. 66, 291.

  46. Fleisher, M. L. & Holloway, G. J. 2004 The problem with boys: bridewealth accumulation, sibling gender, and the propensity to participate in cattle raiding among the Kuria of Tanzania. Curr. Anthropol. 45, 284–288.

  47. Lazear, E. P. & Rosen, S. 1981 Rank-order tournaments as optimum labor contracts. J. Polit. Econ. 89, 841–864.

  48. McNamara, J. M. & Houston, A. I. 1992 Risk-sensitive foraging: a review of the theory. Bull. Math. Biol. 54, 355–378.

  49. Ehrenberg, R. G. & Bognanno, M. L. 1990 Do tournaments have incentive effects. J. Polit. Econ. 98, 1307–1324.

  50. Ehrenberg, R. G. & Bognanno, M. L. 1990 The incentive effects of tournaments revisited: evidence from the European PGA tour. Ind. Labor Relat. Rev. 43, S74–S88.

  51. Simmons, R. & Frick, B. 2008 The allocation of rewards in athletic contests. In The business of sports (eds D. R. Howard & B. R. Humphreys), pp. 1–24. Westport, CT: Praeger.

  52. Chevalier, J. & Ellison, G. 1997 Risk taking by mutual funds as a response to incentives. J. Polit. Econ. 105, 1167–1200.

  53. Brown, K. C., Harlow, W. V. & Starks, L. T. 1996 Of tournaments and temptations: an analysis of managerial incentives in the mutual fund industry. J. Finance 51, 85–110.

  54. Becker, B. E. & Huselid, M. A. 1992 The incentive effect of tournament compensation systems. Admin. Sci. Q. 37, 336–350.

  55. Nieken, P. & Sliwka, D. 2010 Risk-taking tournaments: theory and experimental evidence. J. Econ. Psychol. 31, 254–268.

  56. Daly, M. & Wilson, M. 2001 Risk-taking, intrasexual competition, and homicide. Nebr. Symp. Motiv. 47, 1–36.

  57. Wilkinson, R. G. & Pickett, K. 2010 The spirit level: why greater equality makes societies stronger. New York, NY: Bloomsbury Press.

  58. Daly, M., Wilson, M. & Vasdev, S. 2001 Income inequality and homicide rates in Canada and the United States. Can. J. Criminol. 43, 219–236.

  59. Block, M. K. & Gerety, V. E. 1995 Some experimental-evidence on differences between student and prisoner reactions to monetary penalties and risk. J. Legal Stud. 24, 123–138.

  60. Kirby, K. N., Petry, N. M. & Bickel, W. K. 1999 Heroin addicts have higher discount rates for delayed rewards than non-drug-using controls. J. Exp. Psychol. Gen. 128, 78–87.

  61. Madden, G. J., Bickel, W. K. & Jacobs, E. A. 1999 Discounting of delayed rewards in opioid-dependent outpatients: exponential or hyperbolic discounting functions? Exp. Clin. Psychopharm. 7, 284–293.

  62. Blondel, S., Lohe ́ac, Y. & Rinaudo, S. 2007 Rationality and drug use: an experimental approach. J. Health Econ. 26, 643–658.

  63. Tertilt, M. 2005 Polygyny, fertility, and savings. J. Polit. Econ. 113, 1341–1371.

  64. Tertilt, M. 2006 Polygyny, women’s rights, and development. J. Eur. Econ. Assoc. 4, 523–530.

  65. McDermott, R. 2010 Expert report prepared for the Attorney General of Canada on the constitutional reference on polygamy. Vancouver Registry 2010. Contract no. S-097767. http://stoppolygamyincanada.files.word- press.com/2011/04/mcdermott-report.pdf adresini inceleyiniz.

  66. Jankowiak, W., Sudakov, M. & Wilreker, B. C. 2005 Co-wife conflict and co-operation. Ethnology 44, 81–98.

  67. Jankowiak, W. 2008 Co-wives, husband, and the Mormon polygynous family. Ethnology 47, 163–180.

  68. Elbedour, S., Onwuegbuzie, A. J., Caridine, C. & Abu-Saad, H. 2002 The effect of polygamous marital structure on behavioral, emotional, and academic adjustment in children: a comprehensive review of the literature. Clin. Child Fam. Psych. 5, 255–271.

  69. Daly, M. & Wilson, M. 1980 Discriminative parental solicitude: a biological perspective. J. Marriage Fam. 42, 277–288.

  70. Daly, M. & Wilson, M. 1999 The truth about Cinderella: a Darwinian view of parental love. New Haven, CT: Yale University Press.

  71. Weekes-Shackelford, V. A. & Shackelford, T. K. 2004 Methods of filicide: stepparents and genetic parents kill differently. Violence Victims 19, 75–81.

  72. Gibson, K. 2009 Differential parental investment in families with both adopted and genetic children. Evol. Hum. Behav. 30, 184–189.

  73. Flinn, M., Ward, C. & Noone, R. J. 2005 Hormones and the human family. In Handbook of evolutionary psychology (ed. D. Buss), pp. 552–580. New York, NY: Wiley.

  74. Jankowiak, W. & Diderich, M. 2000 Sibling solidarity in a polygamous community in the USA: unpacking inclusive fitness. Evol. Hum. Behav. 21, 125–139.

  75. Breitman, N. & Shackelford, T. K. 2004 Couple age discrepancy and risk of intimate partner homicide. Violence Victims 19, 321–342.

  76. Grossbard-Shechtman, S. 1993 On the economics of marriage: a theory of marriage, labor, and divorce. Boulder, CO: Westview Press.

  77. Zeitzen, M. K. 2008 Polygamy: a cross-cultural analysis. Oxford; New York: Berg.

  78. Defo, B. K. 1996 Areal and socioeconomic differentials in infant and child mortality in Cameroon. Social Sci. Med. 42, 399–420.

  79. Strassmann, B. I. 1997 Polygyny as a risk factor for child mortality among the Dogon. Curr. Anthropol. 38, 688–695.

  80. Omariba, D. W. R. & Boyle, M. H. 2007 Family structure and child mortality in sub-Saharan Africa: cross-national effects of polygyny. J. Marriage Fam. 69, 528–543.

  81. Sellen, D. W. 1999 Polygyny and child growth in a traditional pastoral society: the case of the Datoga of Tanzania. Hum. Nat.-Int. Bios 10, 329–371.

  82. Amey, F. K. 2002 Polygyny and child survival in West Africa. Social Biol. 49, 74–89.

  83. Begin, F., Frongillo, E. & Delisle, H. 1999 Caregiver behaviors and resources influence child height-for-age in rural Chad. Commun. Int. Nutr. 129, 680–686.

  84. Hadley, C. 2005 Is polygyny a risk factor for poor growth performance among Tanzanian agropastoralists? Am. J. Phys. Anthropol. 126, 471–480.

  85. Sellen, D. 1999 Polygyny and child growth in a traditional pastoral society. Hum. Nat. 10, 329–371.

  86. Clark, G. 2007 A farewell to alms: a brief economic history of the world. Princeton, NJ: Princeton University Press.

  87. Sahlins, M. 1961 The segmentary lineage: an organization of predatory expansion. Am. Anthropol. 63, 322–345.

  88. Goody, J. 1983 The development of the family and marriage in Europe. Cambridge, UK; New York, NY: Cambridge University Press.

  89. Atran, S. & Henrich, J. 2010 The evolution of religion: how cognitive by-products, adaptive learning heuristics, ritual displays, and group competition generate deep commitments to prosocial religions. Biol. Theory 5, 1–13.

  90. Levy, R. 1957 The social structure of Islam: being the second edition of the sociology of Islam. Cambridge, UK: Cambridge University Press.

  91. Herlihy, D. 1995 Biology and history: the triumph of monogamy. J. Interdisciplin. History 25, 571–583.

Katkıda bulunanlar

Joseph Henrich

Yazar, British Columbia Üniversitesi

Robert Boyd

Yazar, Kaliforniya Üniversitesi, Los Angeles

Peter J. Richerson

Yazar, Kaliforniya Üniversitesi, Davis

Görkem Çolak

Çevirmen

2025 © Kullanımlar izne tabidir.

Görkem Çolak © 2025

Kullanımlar izne tabidir.

Görkem Çolak © 2025

Kullanımlar izne tabidir.